
ORTAK KOMİTE MESELESİ: HP Genel Başkanı Kudret Özersay, “Mülkiyet meselesini kısa yoldan çözmek için iki toplumlu mülkiyet komitesi kuralım” diyor… Sanki Nikos Hristodulidis öyle bir komiteyi kurmaya ve çalıştırmaya hazır, nazır ve de amade imiş gibi… İş sadece komiteyi kurmaya kaldı!
Özersay’ın eskilerde kalan bir vurgusunu da anımsatmam vacip oluyor bu arada, işte bu vesileyle: “Rum’un çözüm ve barış istemediğini anlayabilmemiz için bize daha neler yapması gerekir?”
Ünlü bir İngiliz fıkrası geldi aklıma bu arada… Şöyle: Haşin ve acar kedi, evin farelerine postayı fena koymuştur… Başını gösterenin canına okumaktadır… Evin fareleri, mekânda egemenliğini acımasızca uygulamakta olan zalim kediden “el aman” çekmektedirler… Bakarlar ki bu iş böyle yürümeyecek, duruma çare aramak adına bir toplantı düzenlemeye karar verirler… Tartışmalar sürerken genç bir farenin ortaya attığı fikir şahane bulunur ve anında onaylanır… Bu fikir, kedinin ev içindeki hareketlerini ele vermek adına boynuna bir çıngırak takılmasına dairdir… En yaşlı fare öne çıkıp sorar: “Güzel fikir arkadaşlar da, o çıngırağı kedinin boynuna kim, nasıl takacak?”
*
SU, KIBRIS VE DÜNYA: Kuraklık tüm Kıbrıs adası için geçerli… Ama Güney Kıbrıs’ta kuraklığa karşı alınmakta olan önlemlerin zerresi KKTC’de yok… Onların yaptıklarından ilham aldığımız da yok… Anadolu’dan gelen suya olan güvenle tam bir su savurganlığı söz konusu ülkemizde… Sadece Geçitköy Barajı’ndaki taşıma suya bel bağladık… Kendi yerel su kaynaklarımızı canlandırma, geliştirme ve koruma bağlamında bir şey yaptığımız da yok…
Oysa “Asrın Projesi” olarak nitelenen Türkiye’den su temin planı, yerel kaynakların da ihyasını öngörür ve altını çizer… Ama bu konudaki girişimler için “ne gezer” deyimini rahatça seslendirebiliriz… Bu kontrolsüz savurganlıkta 10 yıl sonrası için öngörülen su kullanım kapasitemizi çoktan aşmış durumdayız…
Kuraklığın sarmalında ciddi bir su krizi yaşamakta olan Güney Kıbrıs ise, su israfını önleyici cezalar içeren bir yasayı Meclisinden geçirerek uygulamaya koydu… Buna göre kaldırım, yol, teras, korkuluk, duvar, bina pencereleri, motorlu taşıtlar ve özel teknelerin hortumla yıkanması yasaklandı. Yasağa uymayanları ağır para cezaları bekliyor…
Avlusunda ya da arazisinde su kuyusu bulunanları da kapsayan bir yasa bu… “Suyun kaynağı benimdir” mantığıyla hareket edenlere de müsamaha yok yani… Bencilliğe de ceza var… Su, kaynağı ne olursa olsun, halkın ve ülkenin ortak malıdır.
Değişen mevsim koşulları ve küresel ısınma aslında tüm insanlığı etkileyen çok güncel ve yakıcı bir sorun… Küresel anlayış ve zorunluluklara göre KKTC’de de su savurganlığına karşı etkin politikaların belirlenmesi sorumluluğu ciddi şekilde kapımızı çalmaktadır… Buna toplumca kulak vermeliyiz… Su, stratejik bir element…
*
AKRAN ZORBALIĞINDA EKRAN ETKENİ: Sosyal gündemin ana maddelerinden biri… Akran zorbalığının tehlikeli şekilde tırmandığı Türkiye’de her dört çocuktan biri bu zorbalığa maruz kalıyor… Çocuk ve şiddet, günlük olaylar silsilesinde sıradanlaşıyor…
Şiddeti ana tema olarak belirleyen Türk televizyon dizilerinin etkisi büyüktür bu konuda…
Söz konusu olan sadece akran zorbalığı değil, ekran zorbalığı da! Ekranlardan şiddet fışkırıyor… Şiddetin ve zorbalığın enva-i çeşidi televizyon ekranlarında! Çocuklar da bunun sarmalında yatıp kalkıyorlar, yaşıyorlar ve büyüyorlar… Nasıl etkilenmesinler ki?
Feci sonuç, çocuk katiller ve çocuk ölümleri de üreten karanlık bir atmosfer…
Bu tür dizilerin sunumunda konunun çocuklara uygun olmadığı iş ola belirtiliyor ekranda… Ama uyarılarının dikkate alınmadığından yapımcılar ve televizyon kurumları da emin ki, şiddet içerikli dizilerin ortasında çocukların uyku zamanının geldiğine dair sinyaller de veriliyor…
Laf ola! Sürükleyici şiddetin öyküsü ekrandayken kim gider ki uykuya!
Yorumlar kapalı.