Ahmet Tolgay

Güncel çeşitleme







   ATATÜRK VE TÜRK DÜNYASI ORTAK ALFABESİ: Mustafa Kemal Atatürk… Batılılar O’ndan “bizim 400 yılda yaptığımız devrimleri o 15 yılda başardı” diyerek, tarihin akışını bile değiştiren muhteşem dehası ve devrimciliği huzurunda saygı duruşuna geçerler…
İşte tam da bugünlerde, O’nun sonsuzluğa göçünün 86’ncı yıl dönümünde, “Türk Dünyası Ortak Alfabe” hamlesi gündeme geldi… Çoğu kişiyi bir kuşkudur sardı: Atatürk’ün en önemli emanetlerinden biri olan harf ve alfabe devrimine el mi uzatılıyor?.. Bu konuda amacını aşan acayip tepkilere de tanık olduk… Oysa Atatürk’ün iletişim bağlamındaki en önemli devrimine el uzatmak kimin haddinde ve tasarısında olabilir ki?..
Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu’nda yer alarak çalışmalara katılan DAÜ’den Prof. Dr. Ahmet Pehlivan, spekülatif irdelemekler sürerken konuya açıklık getirdi… Ona teşekkür ederiz bu açıklamasından dolayı…
Pehlivan hocamız, Türk Devletleri Teşkilatı içinde ulus devletlerin alfabelerinin aynen geçerli olduğunu, değişiklik olmayacağını, bu ortak alfabenin Türk devletleri içindeki iş-eğitim gibi alanlarda iletişim ve anlaşmayı sağlayacak bir alfabe olduğunu, söz konusu çalışmaların öncesinin ise ta 1991’e dek uzandığını anlattı…
Bu arada sonsuzluğa, yani onu taparcasına sevenlerin yüreklerinde ışık saçan bir yolculuğa çıktığı acı günün yıldönümünde, ekranlarda öz sesinden yayınlanan söylevlerini izledim Büyük Atatürk’ün… Dil devrimini kendi sözcüklerine ve söylevlerine şahane, çok iyi anlaşılır ve etkileyici biçimde yansıtan güçlü bir hatip… Onun 100 yıl önce kullandığı sade ve öz Türkçeyi bugün oldu hâlâ kullanamayan hatiplerle yüzleşiyoruz…
Örneğin her söylevinde ulusuna seslenirken “Yurttaşlarım” ifadesini kullanıyor… Ve arkasından çok anlaşılır öz Türkçe sözcüklerin gelmesi, O’nun güzel Türkçemizin özgürlük ve bağımsızlığına verdiği önemin göstergesidir… İşte bu bakımdan da Mustafa Kemal Atatürk S’Onsuz’dur… Güzel Türkçemizde İletişim adına kullandığımız her sözcükte, tuşladığımız her harfte de onun S’Onsuzluğu vardır…
***
   DEPOLANAN İNSAN KALINTILARI: Güney Kıbrıs’taki “Politis” gazetesinin yorumlu haberine göre, 1974’te ölen Rum ile Yunan askerlerine ait ve Rum yönetiminin Güney Kıbrıs’ta yaptığı kazılarda bulduğu anlaşılan kemik kalıntıları, kutular ve sandıklar içerisinde Rum Devlet Fuarı deposuna atılmış durumda saptandı… “Politis” gazetesi,  fotoğraflarla da desteklediği bu sansasyonel haberi, manşetten şu başlıklar altında verdi:
“Kıbrıs’ta Savaştılar, Hayatlarını Verdiler ve Biz Onları Attık… 1974 Kayıp Kalıntıları Mobilya Deposunda.”
Bunun neden böyle olduğunu, o insan kalıntılarının neden gözlerden uzak bir depoya döküm saçım atıldığını anlamak hiç de zor değildir aslında…
Depoya atılanlar Rum – Yunan iç savaşında ölenlerin kalıntıları.. 20 Temmuz 1974’ten önceki, cunta darbesine kadar uzanan iç çatışmada hayatlarını kaybedenlerin kimliklerini de gözlerden saklıyorlar, ölüm tarihlerini ve ölüm koşullarını da…
Neden mi bu yola saptılar?… Çünkü kendi aralarında çıkan kanlı İç savaşta öldürülenlerin sorumluğunu da Türklerin üzerine attılar, çok iyi bilindiği gibi… O kalıntılar üzerinde yalan ve iftiralarını ortaya çıkartacak incelemelerin yapılmasını istemiyorlar tabii ki… Mesele aynen budur efendim…
***
   ANLAŞMANIN ÖZETİ: Geçen hafta, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetritis’in Atina’daki görüşmesine odaklanmıştık… Kafamızda ise tabii ki kronik Kıbrıs sorunu vardı… Bu görüşme sonrasında en ikonik özeti Yunan Basını manşetlerinden sundu:
“Kıbrıs meselesinde anlaşamadıkları üzerinde anlaştılar…”
Hakan Fidan’ın Atina buluşmasının hemen öncesinde Kıbrıs bağlamında yaptığı vurgu ise şuydu: “Kıbrıs için neyin müzakere edileceği konusunda derin görüş ayrılıkları var. Kıbrıs’ta federasyon ve yeniden birleşme sayfası kapanmıştır.”
***
   NAFİ TÜRKOĞLU: Kıbrıs Türk çarşısını çarşı yapan, ticaret dünyamızın öncü ve emektar efsanelerinden birinin daha kaybını üzüntüyle öğrendik…
ANK ticari destanını yazan iki kardeşten biri olan Nafi Türkoğlu Beyefendi’yi de sonsuzluğa uğurladık…
Ticaret dünyamızda ve çarşımızda 1950’li yıllardan bu yana bayrak gibi dalgalanan “ANK”nin açılımı şudur: “Ahmet ve Nafi Kardeşler.”
Nafi Beyefendi’nin başarılı, onurlu ve ilham verici iş hayatında kader birliği yaptığı kardeşi Ahmet Türkoğlu’nu yıllar önce yitirmiştik… Nafi Beyefendi de şimdi aramızdan ayrıldı kıymetli ilhamlarını tüm girişimcilerimize miras bırakarak…
Nafi Beyefendi ders yüklü değerli anılarını biyografi formatında kitaplaştırmadı; ama her fırsatta çevresindekilere anlattıkları vardı… Ders ve ilham yüklü anlattıklarından bir kesit: 1950’li yıllar… İngiliz Sömürge Yönetimi dönemi… Aynı zamanda dış alım (ithalâtçılık) sektörümüzün de öncülerinden olan Nafi Kardeşler, ithal ettikleri şekeri Türk ve Rum tüketicilere ve hatta bakkallara makul fiyatta satmaktaydılar… Nafi Bey bir gün fark eder ki, şeker alan müşterilerinin sayısında gittikçe azalma var… Araştırmasında bunun nedenini derhal belirler. ANK Şirketi’nden toptan şeker alan bir Rum tüccar damping yaparak bu ürünü müşteriye daha ucuza satmaktadır… Gider ve o Rum tüccara ANK’den aldığı şekeri neden zararına sattığını sorar…
Aldığı yanıt Rum ticari zihniyetini belgeleyecek niteliktedir: “Neden olacak?… Sizi batırmak için…”
Kıssadan hisse: Toplumsal çarşımız işte bu süreçlerden geçerek bugünlere ulaştı…
 

Güncel çeşitleme
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.