SINIRSIZ SAYGISIZLIK: Güney Kıbrıs- Kosova futbol maçında, “Kosova, Sırp’tır” ve “Kıbrıs, Yunan’dır” pankartının açılmasının yankıları sürerken bu kez Güney Kıbrıs’ta İsrail Maccabi takımı ile oynadıkları basketbol maçında Panathaniakos taraftarlarından “Türklerden Kanlı Kıbrıs İşgali” pankartı açıldı… Misafirleri Kosovalı sporcuları rencide etmekten çekinmeyenlerin fıtratı değişir mi?.. Elbet değişmez.. Nitekim Panathinaikos’un koçu Ergin Ataman, kendi takımının taraftarlarının açtığı o pankartı görünce çılgına döndü ve sahaya girerek “beni bu maçtan atın” diye hakemlere bağırdı… Uluslararası niteliği olan spor karşılaşmalarını siyaset arenasına dönüştürmek yeni bir Rum – Yunan taktiği olarak gündeme geliyor… Gözleri o kadar karardı ki, sportif başarıları için kendilerine yardımcı ve destek olan Türk koçun duygularını ve konumunu bile hiçe sayıyorlar…
Bu ırkçı fanatikler için saygısızlığın ve kendini bilmezliğin sınırı yoktur…
“Kosova Sırptır” pankartını açtıkları maçta, Kosovalılar tarafından tozları bir güzel atılırken, bu son skandallarında da Maccabi Tel Aviv’e 88-75 yenildiler… Spora odaklanacak yerde siyasete odaklananların akıbeti bu olsa gerek…
*
TMK’YA RUM BALTALAMASI: Biz, mülk sorununun çözümü için Taşınmaz Mal Komisyonu’nu (TMK) geçerli çarelerden biri olarak görsek de, karşı tarafta bu bakış açısının zerresi yok… Rum tarafı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yargı ve uygulama yetkisini tanımayı reddeder durumdadır…
Güney Kıbrıs’ta uluslararası hukukta yeri olan bu Komisyonu’nun çalışmalarını felç etmek için alınan önlemler de nitekim bu durumu doğrular niteliktedir… Rum mantığı TMK olayını bir türlü içine sindiremedi gitti…
Kuzey’deki Rum mallarının Rum’dan Rum’a satılabileceğine, bu malların Rum bankalarınca ipotek olarak kabul dilebileceğine ve Rum kamu görevlilerinin Kuzey’deki mallarını satamayacaklarına ilişkin yasal düzenlemeler yapıldı hızla… Kilise ve diğer finans kurumları malını satma ihtiyacında olan Rumlara yanaştılar. Korkutucu ve utandırıcı girişimler de gündeme gelince Komisyona başvurulara ciddi bir engel konulmuş oldu…
Uygulanan bu Rum siyasetine karşı bizim tarafın kayıtsızlığına ne demeli peki?.. Uluslararası hukukta yeri olan bu komisyona karşı yapılmakta olan baltalamaları ne teşhir ediyoruz ve ne de şikayet konusu yapıyoruz… TMK sanki ölü doğmuş bir bebekmiş gibi!..
*
BU KEZ OKULLARI SENDİKALAR DEĞİL, BAKANLIK KAPATTI: Yeni öğretim yılının açılışında bu kez oldukça ironik bir durum oluştu… Geçmiş yıllarda öğretmen sendikalarının rutinleşen eylem ve grevleri yüzünden açılamayan okullar, bu kez hükümet kararıyla alınan erteleme dolayısıyla açılamadı…
Gerçekçi konuşmak gerekirse eğer hükümet okulların açılmasını bir hafta ertelemeseydi, zaten eylemde olan öğretmen sendikaları bulmakta zorlanmadıkları gerekçelerle okulları yine açmayacaklardı her yıl olduğu gibi…
Fırsatı ganimet sayan ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi de, okulların açılışının ertelenmesini protesto etmek amacıyla Başbakanlık ışıklarında eylem yaptı, açtığı pankartlarda “Çocuklar okula, halk sokağa, Hükümet istifa” sloganını kullandı…
Peki, geçmiş yıllarda okullar öğretmen sendikaları tarafından kapatıldığında CTP neden eylemleriyle sokağa dökülmüyor ve çocukların öğretim hakkını aramıyordu?.. Çocukların okul ve eğitim hakkı o zamanlar geçerli değil miydi?..
Bu arada Milli Eğitim Bakanlığının olağan ve haklı karşılanmayan gerekçesiyle okulların açılmasını ertelemesi tabii ki onaylanabilecek bir olgu değildir… Bunun bedeli de muhalefet ve halk tarafından hedef tahtasına konularak ödeniyor işte…
*
SESSİZ SEDASIZ BİR VEDA: Ölüm haberini sosyal medyadaki yankısız bir paylaşımdan öğrendiğimde Yahya Kemal’in dizeleri eşliğinde derin bir hüzün sardı ruhumu: “Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan / Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; / Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol…”
Nesrin Ali Riza Cebbar Hanımefendi de hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce yol alan o ecel gemisinde son yolculuğuna çıkmış… Merhum avukat Cebbar Bey’in çocuksuz eşi idi, ama sosyal etkinlikleriyle toplumda pek çok çocuğa analık etmiş bir toplum sevdalımız idi Nesrin Hanımefendi… Bizim kuşak onu ayrıca kadın izcilerimizin önderlerinden ve hocalarından biri olarak da anımsar…
Uluslararası alana yayılan önemli izcilik etkinlikleri ile haklı bir süksenin sahibi olan ve İngiltere Kraliyet Ödülü ile de onurlandırılan Celal İzcibayar Hocamız, ta Londra’dan onu şu vefalı sözcüklerle andı:
“Unutulmayacak, gerçek izci ve gerçek izci ruhu taşıyan ve kalbi vatan ve izcilik aşkı ile dolu bir izci arkadaşımdı. Çok uzun yıllar beraber çalıştık. Onu hep özleyeceğiz. Hasretle en derin ve en büyük saygılarla anarım bu müstesna İzci kadın başkanımızı… Nesrin Ali Riza Cebbar, Lefkoşa’nın ve Kıbrıs’ın asil insanlarındandı. Ruhu şad olsun…”
Köşesinde yaşama sessiz sedasız veda eden Nesrin Hanımefendi’ye rahmetler dilerken İzcibayar’ın vefa duygularını da ta derinden paylaşırım…
*
HUKUKÇULARIMIZ VE VAROLUŞ MÜCADELEMİZ: KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 2024-2025 Adli Yılı’nın açılış töreninde yaptığı konuşmada, hukukçularımızın Kıbrıs Türkü’nün varoluş mücadelesindeki yaşamsal katkılarına vurgu yaparak, pek bilinmeyen tarihi bir gerçeği açıkladı ve yeni kuşaklara, özverili, kahraman mücadele kuşağımızın derinlerden gelen mesajını ulaştırdı… 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşması öncesindeki süreçte Avukat Rauf Raif Denktaş ve arkadaşı – yardımcısı Hukukçu Osman Örek’in olağanüstü gayretleri ile Kuruluş Anlaşmaları’nın ekleri olan Garanti ve İttifak Anlaşmaları’nın imzalandığını ve böylece tek taraflı müdahale hakkının Türkiye’ye sağlandığını vurguladı…
Tatar, “Eğer o tek taraflı müdahale hakkı olmasaydı bugün Kıbrıs’ta belki de bizler olmayacaktık.” dedi. Tatar, Kıbrıs Türk halkının hukukçularının 1570’li yıllardan beri vermiş olduğu mücadeleyle bugünlere gelinebildiğini kaydetti.
Yeni adli yılın açılışında hukuk devleti KKTC’nin önemli unsurları olan güven kaynağımız tüm hukukçularımızı bu köşeden ben de esenlik dileklerimle birlikte gönülden kutlarım…
Hukukçularımız adaletin temsilcileri ve savunucuları, adalet ise mülkün temelidir… Mülk “devlet” demektir…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.