Ahmet Tolgay

Güncel çeşitleme







   TURİZMİMİZİN MARE MONTE SERÜVENİ: Net Holding Yönetim Kurulu Başkanı Besim Tibuk’un, grubunun Mare Monte projesinden vazgeçtiğini ironik biçimde “müjde”lemesi, son günlerin gündem oluşturan konulardandır…
Bürokrasi çarkında bu projeye engel olabilmek adına öylesine çabalar harcandı ki, Tibuk projeden vazgeçilmesinin o çabaların sahiplerince bir “müjde” olarak, sevinçle algılanacağını düşündü!..
Benim beklentili yorumum, “projeyi engelleyenler hadi gelsinler de şimdi o hazin Mare Monte enkazını kendileri mamur etsinler” şeklinde olacak… Ekonomimize dönük bir katma değerin üzerine kara çizgi çekildi maalesef…
O bölgede tarihi kalıntılar bulunduğu, engellemenin önde gelen gerekçesidir… Merit Oteller Grubu duayen bilgesi Reha Arar’dan birkaç kez dinlemiştim bu konuda mesele yapılan durumları… Pek fark edilmeyen oradaki tarihi objelerin farkındalık yaratacak biçimde restore edileceği, dahası ziyaretlere açık biçimde camlık içine bile alınacağı güvencesi verildiği halde bu konudaki anlamsız itirazlar aşılamadı…
Evet, “anlamsız” diyorum… Çünkü nice unutulmaz anımızı barındıran, ama şimdilerde enkaz yığını olan o şirin, nostaljik ve butik turistik tesis, zamanında Rum yatırımcılar tarafından oraya kondurulurken sözde tarihi kalıntılar bir sorun oluşturmamıştı… Dahası, Rum’dan kalan tesis bir butik plaj oteli olarak yıllarca tarafımızdan, ünlü açık diskoteğiyle birlikte kullanılırken, tarihi kalıntılar bizim tarafımızdan da hiç önemsenmemişti… Merit Grubunun tasarladığı özel ve çeşitli orijinaliteler içeren proje, gazino konseptini de içermiyordu… Gazinosuz 5 yıldızlı bir KKTC oteli… Plaja halkın girişinin engellenmeyeceği sözü bile verilmiş, dahası otelle Sent Hilarion arasına bir teleferik sistem konulacağı da açıklanmıştı…
Şimdi bu projeden vazgeçilmesinin turizmimize, üretimimize, imajımıza, istihdamımıza, bölge ekonomisine ve genel ekonomimize kaybettireceklerini de düşünme zamanıdır… Hiç değilse kirlenmekte olan o yörenin temizlenmesi sağlansın çevre adına… Çünkü oraya gezme, serinleme ve eğlenme adına gidenler, çöplerini bolca bırakarak ayrılıyorlar o turizm enkazının içinden…
Benim değişmez kanaatim şu ki, bu ülkede yatırımları engelleyen ve yokuşa süren gizli eller sürekli devrededir…
*
   DUAYEN HEKİM ALTAN YAVUZ’UN MEKTUBUDUR: “Sayın Tolgay; sistemsizliğe dönüştürülen sağlık sistemimiz konusunda benim de düşündüklerime uygun olan görüşlerinize teşekkürler… Geçmişte ve her fırsatta gündeme getirdiğim konulara gelmiş geçmiş hükümetler maalesef önem vermemiştir. Bu böyle sürüp gitmiştir. Yasal olarak hastane hekimleri kamu görevlisi oldukları için, diğer kamu görevlileri gibi tam gün esasına göre çalışmalıdırlar… Hem kamuda, hem de özelde bu işlerin yürümediği yarım asırdan beri görüldüğü ve zararlı olduğu halde inatla çıkar kavgalarını devam ettirmek halkımıza büyük zarar vermektedir…”
*
ANİ ÖLÜMLER: Bu ülkedeki çoğu genç insanın kendi köşelerinde beklenmedik ani ölümleri dur durak bilmeden sürüyor… “Cansız beden üzerinde doktor tarafından yapılan dış muayenede, darp veya cebir izine rastlanmamıştır” türünden klasikleşen o polis açıklaması, her ani ve beklenmedik ölüm olayından sonra gelendir… Toplumsal sorunların sağlık ve ruh üzerinde yaratmakta olduğu darp ve cebirlerin ölümcül izleri acaba ne zaman görülebilecek?…
*
   ÖZ ELEŞTİRİ: Elektrik santralimize “Halkımızın malı” deniyor ya, aslında “Türkiye’nin halkımıza hibesi” denilse daha doğru olacak… Değil mi ama?.. Devlet çalan Rum, kurucu ortağı olduğumuz 1960 Cumhuriyeti’nin santralindeki şalteri indirip bizi tümden enerjisiz bıraktığında yardımımıza koşan kimdi?.. Halkımızın o santrale vergi ve ödemeleriyle yapmış olduğu yatırımın, Türkiye’nin o santrale yaptığı ve yapmakta olduğu yatırımların ve katkıların yanında boyutu ve miktarı nedir ki?..
Ve şimdi bu santrali adam edebilmek adına Anavatan Türkiye yeni ve pahalı projeler geliştiriyor…
Bizim asıl aczimiz, Anavatan Türkiye’nin bize hibe ettiklerini idamede ve idarede bile yetersiz olmamızdır… Asrın projesi su olayında da görüyoruz bunu… Mevsim değişiklerinden ve küresel ısınmadan dolayı su sıkıntısı çekmeye başlayan ve kaynakları da kurumakta olan Anadolu’dan gürül gürül gelen o bereketli suyun kapasite fazlası boyuna denize döküldüğü halde, bu suyu susuzluk çeken bölgelerimize ve tarımsal alanlarımıza hâlâ ulaştıramıyoruz… Oldukça lâf ebesiyiz, eleştiri üretmekte de üstümüze yoktur, ama icraatta pek yokuz.
*
GREEK KUNAFA:  “TKUNAFA HOUSE… NEW TASTE IN CYPRUS…ΝΕΑ ΓΕΥΣΗ ΣΤΗΝ ΚΥΠΡΟ… ΚΑΝΤΑΪ́ΦΙ ΜΕ ΤΥΡΊ…”
Şimdi diyeceksiniz ki, nedir bu Rumca yazdıklarım?.. Ne olacak, Türk’ün künefesine de sahip çıkmak üzereler… Yakında bunun da patentini alırlar!.. Güney Kıbrıs’ta künefe dükkânını açmış bulunuyorlar ilk adım olarak… Ve işte o dükkânın sosyal medyadaki reklamı!.. Hem de cezbedici bir video eşliğinde…
Neme lâzım dostlar; adamlardaki kleptoman, kopyacı, taklitçi ticari kafa süper!.. Gün gele, bizi bizden de çalarlar, külliyen!.. Yahu, kurucu ortağı olduğumuz devleti bile çaldılar, daha neler yapmazlar ki bu gidişle!.. Künefeyi çalmak onlar için ufak ayrıntı!..
Apayrı bir peynir türü olan künefe peynirini de Hatay’dan ithal etmiş olacaklar…
Bilinen o ki, amaca en uygun künefe peyniri Türkiye’nin Hatay ilinde yapılmaktadır. Keçi veya inek sütünden üretilir. Tuzsuz bir peynirdir tatlıya konulacağı için… Görünüş olarak Türkiye’nin dil peynirine benzese de, tat olarak farklıdır. Künefe peyniri beyaz renklidir ve ısıtıldığında uzayan bir peynirdir… Kıbrıs’ta üretimi yoktur… Yoksa Rum girişimci peynir ithalini Hatay’dan mı yapmakta?..

Güncel çeşitleme
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.