Ahmet Tolgay

Güncel çeşitleme






NİYAZİ ALİOĞLU HAKKINDA: Sonsuzluğa uğurladığımız değerlerimiz kervanına katıldığını hüzünle izlediğimiz Niyazi Alioğlu hocamızla ilgili sosyal medya yayınlarını dikkatle izledim… Onun eğitim camiamızdaki efsane kimliğinden ve üstün hizmetlerinden söz edenler arasında yetiştirdiği seçkin öğrenciler de vardı ki, vefalarına şapka çıkardım… Onların gözünden ne unutulmaz bir öğretmen imiş…
Ama onunla ilgili hiçbir paylaşımda o en önemli ve kritik özelliğine değinildiğini hiç görmedim… Evet, Niyazi Alioğlu’nun o en önemli özelliği Türk Mukavemet Teşkilatı’nın en seçkin, kritik ve elit mensuplarından biri olmasıydı… Son derece mütevazı bir kişiliğin sahibi olması ve içtiği TMT andına son nefesine dek bağlı kalması nedeniyle Niyazi Alioğlu hocamız elit TMT’ci kimliğini hiçbir zaman deşifre etmedi ve çetin var oluş mücadelesindeki sırlarını da tümüyle kendine sakladı…
Gerek Lefkoşa Sancak karargâhında, gerekse Başbakanlığımızın kuruluşunda hep yanında görevli olduğum Lefkoşa Sancağı Serdarı ve Başbakanlık ilk müsteşarı merhum Aydın Samioğlu’nun, ki o da eğitim camiamızdan gelmekteydi, en yakın dostlarından biriydi Alioğlu… Bazı önemli sohbetlerinde de yanlarında bulunma şansını yakaladım bu iki değerimizin ve son derece aydınlandım ve de derinliğine etkilendim…
Kurtuluşumuzun 50’nci yıldönümünde o kurtuluşta çok büyük emekleri olan Alioğlu, Samioğlu ve diğer TMT fedailerimizi buradan saygı, minnet ve şükranla anarım…
Yazar dostlarım Osman Güvenir ile Adnan Işıman’ın Alioğlu hakkında bana attıkları taziye mesajları önemlidir… Güvenir; “Niyazi Alioğlu hocam için ne yazsak ona az gelir sevgili Tolgay… Benim ve benim gibi nice insanın hocalığını yapmasından gurur duyarım. Niyazi hocam karda yürüyen ve izini belli etmeyen bir kahramandı. Onun adını yaşatmak gerek… Adının bir caddeye veya başka önemli bir mekâna verilmesi için ne gerekirse yapacak ve bu konudaki girişimlerimi sürdüreceğim. Bunu gururla ifade edebilirim” dedi…
Adnan Işıman’ın mesajı ise şöyle: “Haydarpaşa Ticaret Lisesi avlusuna büyük gizlilik içinde çanak yaptıran ve  1963 olaylarıyla birlikte çanaktaki silahları kullanılır hale getirip mücahit ordusuna dağıtan, aynı zamanda hocam da olan bir büyük insandır o… Mekânı cennet olsun…”
Milli mücadelenin selameti ve saygınlığı uğruna ser verip sır vermeyen TMT elit ve kritik grubundaki o komutan kahramanlarımız ve özverili yiğit mücahitleri olmasaydı, neler olabilirdi olumsuzluk zincirlerinde, bunu düşünmek bile istemiyorum…
***
SEVİMSİZLİK: Rum Lider Nikos Hristodulidis 1960 Ortaklık Cumhuriyeti’ni Türklerin de, Rumların da sevmediğini söyledi… O Cumhuriyeti sevimsizleştirenin Rumlar olduğunu neden söylemez peki bu beyefendi?… Ortakları Türk’lerden kaba kuvvetle çaldıkları haliyle bu ucube cumhuriyet onlar için şimdi daha mı sevimli yoksa?.. Anayasal Türk haklarının üstüne arsızca oturan ve buna rağmen Mart kedileri misali boyuna mağduriyet çığlıkları atan kronik sevimsizlerdir bunlar!.. Gelgelelim propaganda ve PR işlerini öylesine beceriyorlar ki, pes vallahi!..
***
ONLAR VE BİZ: Kanlı Noel çağrışımlı 21 Aralık ya da kurtuluşumuz çağrışımlı 20 Temmuz gibi yıl dönümlerinde biz çocuklarımız arasında kompozisyon, şiir ya da resim gibi yarışmalı etkinlikler düzenlemeyi hiç düşünmeyiz… Nasıl düşünelim ki efendim?!.. Bu tür etkinlikler ırkçılık, kindarlık, nefret ve faşizm sayılmaz mı?!.. Biz böylesine barış ve sevecenlik havariliği yapıp kendimize özel hayali ve sanal havalarda pır pır uçarken, bir de Rum komşularımızın yaptıklarına, onların somut dünyasına bakalım hele… Hem de dikkatle bakalım…   Temmuz 1974 cunta darbesini unutturmaya çalışan takıntılı zihniyet, Türk Barış Harekatı’nın 50’nci yılı dolayısıyla Güney Kıbrıs’ta “Unutmadım” teması altında ilkokul çocukları arasında resim yarışması düzenledi… Bu yarışma sonucu ortaya çıkan ürünlerin Rum halkı tarafından heyecan ve gururla karşılanması, çocuklarına verdikleri milli eğitimin başarılmasının da huzurunu taşımaktadır…
Onlar böyle… Bizde ise dış kaynaklı motivasyonlarla milli eğitimin zerresi bırakılmadı… Milli eğitim faşizm ve ırkçılık olarak algılanıyor… Rum’da ise faşist, ırkçı, kendini beğenmiş, kibirli, yayılmacı, yabancı karşıtı, nobran, Kıbrıs Türkünü bu adayı boşaltması gereken 400 küsur yıllık konuk olarak algılayan, Kıbrıs’ı ezelden ebede Elen adası olarak gören, nefret yüklü, kinci ve saldırgan bir milli eğitim 7’den 77’ye tüm toplumu sarmalına almış durumda… Üstelik bu örgün bir eğitim… Sadece okullarda değil, ailede, kilisede, kurumlarda ve toplumun her sektöründe sürüp gider…
Böylesi bir ortamda minik Rum çocuklarının ruh haletine baktığımızda Kıbrıs’ın belirsizliğin pençesindeki karanlık geleceğini de görebilmemiz mümkün… Dehşet bir şey!.. Bu karanlık gelecekte dimdik ayakta durabilme adına tarih bilinciyle donanmış bir milli eğitime acaba ne zaman döneceğiz?.. Bu bağlamda zaman aleyhimize işlemektedir…

Güncel çeşitleme
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.