İlginç bir saptamam oldu… Ki, yazmadan edemiyorum… Tümüyle KKTC’de çekilmiş, 1993 yapımı “Geçmişin İzleri” adlı bir Türk filmi… Ben ki bir sinema tutkunuyum, bu filmi bugüne dek kaçırdım, izleyemedim… Neden?… Yapımı sinema salonlarının kapandığı, sinemaya hasret kaldığımız günlere denk geldiği için…
Bu film hakkındaki bilgisizliğimi biliyormuş gibi, İsmail Yılmaç adlı okurum videosunu adresime attı… Kısa bir sunum yazısının eşliğinde…
Yılmaç iyi ki bunu yapmış, teşekkür ederim, bu yazıyı kaleme almamın da vesilesi oldu…
*
1974 olaylarını izlemiş ve bir de kitap yazmış İngiliz gazeteci James Gayner’in anılarından, yani somut gerçekçi olgulardan yola çıkılarak çekilmiş bir Türk filmi bu… Senaryo yazarı ve yönetmeni Hüseyin Karakaş… Ertaç Hazer, Doğan Erçağ, Ahmet Karabiber, Hakan Elmasoğlu, İbrahim Akalın gibi yerel bazı tiyatro sanatçımızın da rol aldığı filmde, Türk sinemasının önemli dönem oyuncuları da başrollerde: Serap Aksoy, Tarık Tarcan, Filiz Taçbaş, Orçun Sonat, Hüseyin Köroğlu (o da Kıbrıslı), Bennu Gerede, Fatma Belgen, Halil Ergün…
20 yıl sonra tekrar adaya gelip Kıbrıslı Türklerin arasına karışan İngiliz gazetecinin gözlemleri acıdır: “Dünya Kıbrıs Türklerini yok saymakta, acımasızca soyutlamakta ve yalnızlığa itmektedir… Geçmişteki durum neyse, izlerini bırakan çok derin acılara karşın aynen, hatta daha da ağırlaştırılmış şekilde sürüyor, Kıbrıs Türklerine inanılmaz ambargolar uygulanıyor…”
*
31 yıl önce çekilen ve yansıttığı dönem dolayısıyla bir belgesele de dönüşen film boyunca, Kıbrıs Türklerine siyasette, sporda, sosyal ve kültürel yaşamda reva görülen haksızlıklar ve dışlamalar, futboldaki, folklördeki ve KKTC’ye gelip spor yapmak isteyen yabancılara da uygulanan dışlamalardaki olgularla yansıtılıyor… Türk – Rum yakınlaşmasının olanaksızlığının altı ise Türk genci Ahmet’le Rum kızı Marika’nın aşkına aforoz koyan kilise siyasetiyle çiziliyor…
İngiliz gazeteci, incelemelerinden sonra adadan ayrılıp ülkesine dönerken, haberler döşeyerek, röportajlar yaparak ve hatta kitap yazarak anlatmaya çalıştığı gerçeklerin vız gelip tırıs gittiğinin gözlemi içinde ve çok kırgın… “İnsan hakları yalnız batının olduğu yerde var” sonucuna varıyor…
Başrol oyuncularının ağzından, bugünlerde çokça aşinası olduğumuz bir tez seslendiriliyor: “Tüm bu çağ ve insanlık dışı durumların aşılabilmesi için yeni kurulmuş olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin eşit egemenliği kabul edilerek dünyaca tanınması gerek…”
*
Ve şimdi sıkı durunuz, bu filmin yapımcısı, yani cepten tonla para harcayanı kim, onu açıklıyorum: 1990’ların Ersin Tatar’ı… Hani muhaliflerinin, KKTC seçmeninden aldığı yüzde 53 oya rağmen “atanmış cumhurbaşkanı”, “Türkiye’nin kendisine dayattığı eşit egemen devlet tezini savunan siyasetçi” olarak sunmaya çalıştığı Ersin Tatar…
Yayınladığı “Kıbrısım” dergisinde de o günlerde “eşit egemen devlet” tezini savunmakta olan, saflarında etkin olduğu Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nde bu bağlamda adeta seferberlik başlatan, 30’lu yaşlardaki İstanbul sakini, Show TV üst yöneticilerinde Ersin Tatar bu filmin çevrilebilmesi için cebinden tonla para harcadığında uluslararası diplomasi Kıbrıs sorununun çözümü konusunda bambaşka sularda gezinmekte ve Annan Planı gibi projeler hazırlamaya soyunmaktadır… Ama Tatar “eşit egemen devlet” temasını bir sinema filminin akıcı konusuna yerleştirmenin uğraşları içinde…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.