Ahmet Tolgay

Erenköy: Tarihimizin kırılma noktalarından biri




Çok haklı bir tespitle, “Şanlı” diye onurlandırılan ve nitelendirilen Erenköy Direnişi’nin 60’ıncı yıl dönümündeyiz… Bugün, şehit kanlarıyla sulanmış ve her karış toprağı acılarla harmanlanmış Erenköy’de o geleneksel tören var yine…  Şehitlerimizi saygı ve minnetle anar, gazilerimizi tüm içtenliğimle selamlar, artık aramızda olmayanların aziz anıları önünde şükranla eğilirim.

Çoğunluğunu Türkiye’deki yükseköğrenim gençliğimizin oluşturduğu Erenköy kahramanlarının o çetin coğrafya parçası üzerinde, orantısız bir ateş çemberi içinde tarihe yazdıkları direniş destanı tüm yönleriyle bilinmektedir. Çünkü, direnişçilerin en az yüz tanesi anılarını yazmış ya da ayrıntıları anlatmış, onların dışındaki araştırmacılar da konu üzerinde nice makale,  kitap ve belgesel üretmiştir.

İşte o nedenle bugünkü yazımın odağında Erenköy’de yaşananlar değil,  Erenköy’den sonra yaşananlar vardır… O yaşananlar, Erenköy’ün toplumsal tarihimizde bir kırılma noktası olduğunu vurgular… Hamaset sahnesinin perdesi kapanırken açılan siyaset ve ideoloji sahnesinde neler olup bittiğine özetle değineceğim… Seçtiğim kaynak ise Hasan Özbaflı’nın “Anılarla Vatansızların Zaferi” adlı kitabıdır… Erenköy yaşanmışlıklarına da içten bir üslupla geniş yer veren bu kitap, daha önce de bazı yorumlarımın konusu olmuştu.

Hasan Özbaflı, Kıbrıs’taki direnişe, KKTC’nin alt yapısındaki kalkınma ve sanayi hamlelerine ve bir dönem UBP kan kaybederken oluşan çalkantılı dönemin siyasetine UBP–TKP koalisyon hükümeti üyesi olarak adını silinmez biçimde yazdıran bir figürümüz…  1964 sonrası öğrenci hareketlerini dolu dolu yaşayan Özbaflı’nın kitabında Erenköy sonrasına ilişkin yazdıkları da, kitaptaki ve söyleşilerindeki diğer ifşaatları gibi çok önemli ve bugün tam da bunları irdelemenin zamanıdır.
*
Arkalarında şehit arkadaşlarını ve derin acılar bırakarak Türkiye’deki üniversitelerine dönen Kıbrıslı Türk gençler, kazanılmamış bir zaferin travmaları içindedirler… Kısa sürede Türkiye’nin her yanına yayılacak olan kanlı sağcı–solcu çatışmalarının, Türk-Kürt kavgalarının ve benzeri etnik–ideolojik sürtüşmelerin ortasında bulurlar kendilerini birdenbire… Ve ne yazık ki bu olaylara derinliğine bulaşmadan duramazlar…
Özbaflı olayların başlangıcındaki ruh halini “Moralim o kadar bozulmuştu ki, üniversiteyi terk edip Avustralya’ya ya da İngiltere’ye gitmeyi düşünür oldum ama Kıbrıs’ta beni bekleyen yoksul bir ailem vardı ve her ne pahasına olursa olsun üniversite öğrenimimi tamamlama kararına vardım” şeklinde açıklıyor. Ve bu vazgeçemediği kararı nedeniyle o müthiş gençlik olaylarının başından sonuna dek içinde yaşar.
*
Gençlik çatışmalarında provokatör ajanların oynadıkları rollerin altını önemle çizen Hasan Özbaflı,  Nisan–Mayıs 1967’de üç bine yakın Kıbrıslı genç Mücahit üniversitelere yerleştirilmek üzere Türkiye’ye götürülünce üniversitelerde hatırı sayılır kitlelerimiz oluştuğuna ve işi teröre dönüştüren militanların bu kitlelerimiz arasına da sızdığına parmak basıyor… AKEL de Kıbrıslı Türk öğrenciler arasına sızmakta gecikmiyor bu arada… Sağdaki ve soldaki militan örgütlenmelerin başını çekenler, Erenköy cephesinden gelen ve kaplarına sığmayan ateşli genç üniversitelilerdir.

Kitabında “AKTÖB’ün çatısı altında fakülte örgütleri kuruldu. Ankara’daki genel kurula hazırlanırken ortaya büyük bir çelişki çıktı. Kendilerini ‘solcu’ olarak lanse eden bir grup Kıbrıs’ta Yunan işgalinin önemli olmadığını, esas davanın Rum Komünist Partisi AKEL ile birleşip İngiliz Üslerinin Kıbrıs’tan atılması olduğunu dillendirmeye başladı”  diyen Özbaflı, bu kampanyada başı çekenlerin isimlerini de açıklayıp;  “Bunlara göre Yunanistan mazlum bir ülkedir. Kıbrıs’ta işgalci değildir. Bizim görevimiz devrimci bir örgüt olan AKEL ile birleşip emperyalist üslere karşı savaşmaktır” gözlemini aktarıyor.

Bu görüşler kısa ismi DEV GENÇ olan Türkiye Devrimci Gençlik Derneği’nin yayın organlarında da sık sık görülmeye başlar. Arkasına DEV GENÇ’i alan bir grubun Kıbrıs Türk davası ve Kıbrıs’ta Rum–Yunan ENOSİS kampanyasına karşı direnişini sürdürmekte olan TMT aleyhinde propaganda yürütmeye başladığını belirten Özbaflı,  şunları yazıyor: “Kendilerine ‘devrimci’ adını takarak her tarafta, Ankara’da, İstanbul ve İzmir’de, Kıbrıs Türk kurtuluş savaşına karşı cephe açtılar.  TMT’yi faşist örgüt, AKEL’i de Akdeniz’in ilk devrimci komünist partisi ilan ettiler. Bildirilerinde Kıbrıs’taki Türk katliamlarından sorumlu faşist EOKA’cılardan  ‘bağımsızlık savaşçıları’ olarak söz ettiler.”

(O dönemde, havada helikopter içindeyken karşıtları tarafından açılan yaylım ateşten yarasız kurtulan Başpiskopos Makarios’a da “Geçmiş olsun bağımsızlık kahramanı” şeklinde Türkiye’den telgraf çekmişlerdi. A.T.)                                                          *
Ezilen proleter köylü sınıfın en çok sömürülen kesiminden geldiği için kendisinin zaten profesyonel ve doğal devrimci olduğunu kaydeden Özbaflı,  bu grubun yanlışa teslim olmasını şu satırlarla irdeliyor: “Benim avantajım lise çağlarında gerek köyümde Rumlardan duyduklarımla, gerek okuyup araştırdıklarımla AKEL hakkında geniş bilgi sahibi olmamdı. O nedenle üniversite öğrenci hareketi içinde AKEL ile iş birliği gündeme gelince bu duruma şiddetle karşı çıkmıştım ve yollarımı onlardan ayırmıştım.”
AKEL’le iş birliğine umut bağlayan gençlerin gerek Kıbrıs Rum kesiminde gerek Londra’da gerekse Türkiye’ye kadar gitmeyi göze alan AKEL yetkilileriyle, AKEL’in düzenlediği toplantılarda boy gösterdiklerini ve birlikte siyaset belirlediklerini anlatan Hasan Özbaflı bu durumlara karşı olan tavrının açıklamasını da şöyle yapıyor:
“Bana göre bir Kıbrıslı Türk devrimci, ENOSİS mücadelesini başlatan, literatürde ‘sosyal faşist’ olarak tanımlanan, her türlü Bizans entrikalarını deneyerek Sovyetler Birliği’ne ENOSİS’i empoze etmeye çalışan AKEL gibi bir partiye itibar edemez… Sırf adında ‘Komünist’ ibaresi var diye, masum Kıbrıs Türklerinin öldürülmesine yardımcı olan böylesine şoven bir örgüte üye olamaz. Olursa bunun adı ‘devrimcilik’ değil, tartışmasız kendi halkına ihanettir.”

(“Devrimci” diye nitelenen gençlik hareketinin başını çekenlerden olan Naci Talat Usar, yaşadığı deneyimlerden sonra gün gele; “AKEL’in kuyruğunda maşrapa olamayız” açıklamasını yapacak noktaya ulaşmıştı. A.T.)
*
O gruplar içinden gelip AKEL odaklı sözde devrimciliği Kıbrıs Türk siyasetine sokanlar vardır. Bunun yansıma ve etkileri bugün de görülmektedir… Ama buna karşın 180 derecelik keskin bir dönüşle eski ideolojilerinin karşısında etkin biçimde yer alanların varlığı da kendini “Sosyal demokrat” olarak tanımlayan Özbaflı’nın kitabında belgesel bir dille seslendiriliyor… UBP’nin kuruluşunda ve kökleşmesinde bile önemli roller üstlenen bu arkadaşlarının isimlerini teker teker sayıp; “Tüm bunlardan bahsederken amacım sadece bizim dönem arkadaşlarımızdaki siyasal başkalaşıma işaret etmektir. Fikir değişikliği nedeniyle birilerini kötüleme hedefimiz kesinlikle yok” diyor.

Erenköy: Tarihimizin kırılma noktalarından biri
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.