Ahmet Tolgay

Çağdaş bir cumhuriyet yaratmak







Mustafa Kemal Atatürk’ün en muhteşem eseri, Kıbrıs Türkü’nün yegâne güvence ve sinerji kaynağı Türkiye Cumhuriyeti’nin 101’nci kuruluş yıldönümü kutlu olsun…
Bugün dünyanın en büyük devletleri arasında saygınlıkla yükselmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğuna ve inanılmaz zorlukları aşarak nasıl kökleştiğine dair yığınla öykü anlatılır.. İşte o öykülerden birini, genç Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in öznesi olduğu gözlemlerden dinleyelim bugün… Bu gözlemler, onun özel kalem müdürü ve genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın “Atatürk’ten Hatıralar” adlı kitabının 389’ncu sayfasından aktarılmıştır:
“Kapıyı kapattı; bir koltuğa yığılır gibi oturdu;
Eliyle işaret ederek beni de oturttu. Çok yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu; bir sigara yaktı: ‘Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum!’ dedi.
‘Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz… Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; mateessüf memleketin hakiki durumu bu işte!..
Bunda bizim günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden gafil, birtakım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın.
Büyük istidatlara mâlik olan zavallı halkımız ise, kendisine mukaddes akideler şeklinde telkin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışın tesiri altında uyuşmuş, kalmış.
***
Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin?  Halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek itiyadı. İşte bu zihniyetle; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor… Fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki…
Münasebet düştükçe daima tekrar ediyorum; bütün bu dertlerin, bütün bu ihtiyaçların giderilmesi, her şeyden evvel, pek başka şartlar altında yetişmiş; bilgili, geniş düşünceli, azim, feragat ve ihtisas sahibi adam meselesidir, sonra da zaman ve imkân meselesi.
Bu itibarla evvelâ kafaları ve vicdanları köhne, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizleyeceksin. İşlerinin ehli, idealist ve enerjik insanlardan mürekkep, muntazam, her parçası yerli yerinde, modern bir devlet makinesi kuracaksın… Sonra bu makine halkın başında ve halkla beraber durmadan çalışacak, maddi ve manevi her türlü istidat ve kaynaklarımızı faaliyete getirecek, işletecek, böylece memleket ileriye, refaha doğru yol alacak. Başka çaremiz yoktur, ileri milletler seviyesine erişmek işini; bir yılda, beş yılda, hatta bir nesilde tamamlamak da imkânsızdır. İşte biz şimdi o yol üzerindeyiz; kafileyi hedefe doğru yürütmek için, beşer takatinin üstünde gayret sarf ediyoruz. Başka ne yapabiliriz ki?”
***
Biraz durdu, gözleri dolmuştu; elleri hafifçe titriyordu, ‘Kalk, bana bir kahve getirmelerini söyle de, gel!” dedi.
Anlamıştım; aşikâr bir hal alan heyecanını yenmek için yalnız kalmak, vakit kazanmak istiyordu. Kendisini ilk defa böyle bir halde görüyordum. Demek ki teşhisim doğru idi. Dışarıda birkaç dakika oyalandım; odaya döndüğüm zaman, epeyce sakinleşmişti, susuyordu.
Getirilen kahveyi yavaş yavaş içti, sonra gözlerimin içine bakarak, her zamanki metin sesiyle konuştu:
‘Her ne hal ise… Yeise değil, hatta ufak bir tereddüde dahi düşmeye mahal yoktur… Halimizi bilmekle beraber cesaretimizi kaybetmemeli, ümit ve şevk içinde yolumuza devam etmeliyiz… Er geç, fakat muhakkak gayemize varacağız. Hadi artık seni bırakayım… Ben de hazırlanıp sofraya ineceğim.’
Salondan nasıl çıktığımı bilmiyorum… Çelik İradeli Adamın, velev beş, on dakikalık olsun, böyle bir sinir buhranı geçirmiş olması, beni çok sarsmıştı… Günlerce bunun tesiri altında kalmıştım…”

Çağdaş bir cumhuriyet yaratmak
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.