Ahmet Tolgay

ASİL BEY’LE SON BULUŞMAMIZ






Geçen hafta hastane içinden “kalbi durdu” bilgisinin yansıması, Asil Nadir’in yaşam savaşını yitirdiği anlamında algılanıp ölüm haberi şeklinde yansıtıldı…

Üzücü bir yansıma olmasına karşın, uzun bir süredir sağlık sorunları nedeniyle hastanelerin yoğun tedavilerine girip çıkmakta olan Asil Nadir’e odaklı önemli bir kamuoyu ve medya ilgisi oluştu… Asil Nadir gerçeği bir kez daha gündemin baş sıralarına yükselirken, onun yaşam ve olağanüstü başarı öyküleri çeşitli kaynakta yankılar yarattı… Sağlık durumuna ilişkin bilgi almak isteyenlerin yoğun ilgisiyle hastanenin ve hatta yakınlarının telefonları kilitlendi…

Onun halkımıza, ülkemize ve hatta Türk ulusuna mal olmuş efsanevi değerimiz olduğu, bu son üzücü gelişmelerde bir kez daha kanıtlandı… Asil Nadir’in bir an önce sağlığına kavuşması için hastaneye kaldırıldığı 4 Şubat’tan beri hepimiz duadaydık… Ama ne yazık ki, o güçlü adamın yaşama tutunma mücadelesi sonuç vermedi bu kez…

*

Onunla en son, 25 Kasım 2024’te Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yaptığı sürpriz öğle yemeği davetinde buluşmuştuk… Sadık personeli ve can yoldaşı Halil Esendağlı her zamanki gibi ona eşlik etmekte ve bir dediğini iki etmemekteydi…

Ben, kadim dostlar Akay Cemal ve Osman Güvenir salona girdiğimizde hep birlikte yaşadığımız mutluluğu ve sevinci, bir zamanlar Londra’daki ekonomi imparatorluğu Polly Peck’te birlikte çalıştığı Ersin Tatar memnuniyetle bir kenardan izliyordu… Çünkü bizim oraya geleceğimizi Asil Bey’e de söylememişti Tatar… Sürprizi gerçekten şahane idi…

İltifatı ve onore etmeyi, ikonik hediyeler ve jestler sunmayı, çevresindekilere sinerji vermeyi seven zarif bir insandı Asil Bey… Tatar’a bizi göstererek “Ben işte ‘gazeteci yazar’ asıl bu tutarlı, çizgisine hep sadık ve bilinçli adamlara derim Ersin” demişti…

*

Asil Nadir abimiz tekerlekli sandalyede olmasına karşın bir vefa ve moral alevi gibiydi… Bu onun her zamanki hali… Bir yandan efsaneleştiği küresel iş yaşamındaki önemli anılarını, kendisine düzenlenen siyasal ve ekonomik komploları özneleriyle birlikte ve kendine özgü zekâ pırıltılı esprili üslubuyla anlatırken, bir yandan da gelecekteki projelerinden söz ediyordu… Projeleri ve hayalleri zaten ne dilinden, ne de düşlerinden düşerdi onun…

İlham – içtenlik – zekâ yüklü sohbetine, sağlık sorunlarının acısı hiç bulaşmamış gibiydi… Yakında tekrar ayakları üstüne tam sağlıklı olarak kalkacağına inanmasa gündemindeki yeni projelerden söz etmezdi…

Ama o andaki durumunu da, tekerlekli sandalyeye an itibarıyla bağımlılığını da, hiç unutamayacağım bir esprisiyle gırgıra almaktan çekinmedi… 5 kişilik yemekte karşılıklı oturuyorduk… Gözlerimin içine bakarak şöyle dedi: “Ahmet’im, popolarımız çok önemlidir ha… Ayaklarımız üzerinde duramadığımızda, popolarımız üzerinde dururuz be!…”

Şunları ekledi arkasından: “Beni asıl yıpratan ekonomisine muazzam katkı yaptığım İngiliz’in, yaşamıma da kastedilen hapishanesindeki yıllarım oldu…”

Son yataklı tedavisinde devlet hastanesini yeğlemesini yadırgayanlara da kendine özgü tevazuu ile bir diyeceği vardı… “Ben konfor değil, tedavi ararım. Güvendiğim doktor da orada idi” şeklinde…

*

Zeki ve çalışkan babası İrfan Nadir Beyefendi’nin EOKA şiddeti yüzünden İngiltere’ye göç kararı aldığı günlere kadar gittiğinde yakından tanıdıkları ünlü EOKA tetikçisi Nikos Samson konusunda şu anekdotunu seslendirdi bize: “Yahu, tıfıl bir oğlandı be… Maraş’taki pastanemize sıkça gelir, cömert babamın ikramı olan pastaları oburca bedavaya atıştırırdı…”

O gün oradaki iki saati aşkın sohbetimizde muhteşem iş yaşamındaki kaderinin 1987’nin son günlerinde hiç de meçhul olmayan hain ellerin dokunuşuyla nasıl hızla değişmeye başladığını bir kez daha anlattı bize…

Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde cumhurbaşkanı seçimleri olacaktı… İsimlerini verdiği ABD’li ve İngiliz ünlü diplomatlar tarafından baskı altına alınmıştı Londra’da… Rumların tanınmış iş adamı Yorgo Vasos Vasiliu Güney Kıbrıs’ın cumhurbaşkanı adayı idi… Asil Bey’in de Kuzey’in cumhurbaşkanı adayı olması için ısrar ediliyordu… Rauf Denktaş’ın bir daha seçim kazanması istenmiyordu…

Asil Bey şöyle açıkladı o günlerde tasarlanan senaryoyu: “Vasiliu da, ben de başarılı, tuttuğunu koparan iş adamlarıydık onlara göre… Ekonomiye yatkın vizyoner kafalarımızla masada karşı karşıya geldiğimizde çözümü birlikte sağlayabilecek ve işi onların istediğince bitirecektik…Güya!..”

Bu vurgusunu yaptıktan sonra bir an durdu… Gözlerinden bir ışıltı, yüzünden bir seyirme geçti… Ve bulunduğumuz mekânın döşemesini parmağıyla işaret ederek şöyle dedi: “İşte burada Rauf Bey’le buluştum. İçine çekilmek istediğimiz oyunu teferruatıyla ona anlattım… Ve dedim ki: ‘Sana, vatanıma ve halkıma ihanet etmem. Ben siyasetçi değil, bir iş adamıyım ve öyle kalacağım…”

Rum Lider Vasiliu, çok geçmeden 28 Şubat 1988’de seçimi kazandı.. Ama karşısında, emperyallerin istediği Asil Nadir değil son Türk devletinin kurucusu Rauf Denktaş vardı… Küresel ekonomi imparatoru, dünyanın 11’inci zengini, İngiliz Kraliyet Ailesi’nden daha varlıklı Asil Bey’e ise emperyalizmin kahredici postası konuldu… Bu aşamada neler olduğu dünya ekonomi tarihinin kara sayfalarına kaydedildi…

*

O günkü sohbetimizde Asil Bey, bu yazının konusu olmayacak özellerine de değindi… Sağlığı için, bir an önce ayakları üzerine kalkabilmek için uğraş veriyordu… Kulaklarındaki bir sorun konusunda bizden bir uzman önermemizi istedi… Bir isim verdik… Halil Esendağlı ona telefon açar açmaz hemen randevu sağlandı…

Benim de göz muayenem için, bu eşsiz sohbeti bırakarak oradan ayrılmam gerekiyordu… Ayağa bu mazeretle kalktığımda, sağlığa olan duyarlılığı ile “Doktorun kim Ahmet’im?” diye sordu… Osman kardeşimi işaret ederek “Osman’ın sevgili oğlu” dedim. Salondan çıkarken ondan duyacağım son tümce şu oldu: “Gözlerimin tedavisini büyük başarıyla yaptı… Mustafa doktorumuza lütfen sevgi ve selamlarımı ilet…”

*

Bugün elinizde medyamızın amiral gazetesi KIBRIS’ın 12915’inci sayısını tutuyorsunuz… Ve ben onun yıllar önce öngördüğü şekilde 12915’inci köşe yazımı onun aziz anısı önünde eğilerek, onun hakkında yazıyorum…

Bu yazım, onunla son buluşmamıza dair… Londra’da onun imparatorluk merkezi Polly Peck’teki ilk buluşmamızın da önemli bir öyküsü vardır hafızamda… Yeri geldiğinde mutlaka onu da paylaşırım…

*

RUHUN ŞAD, MEKÂNIN CENNET OLSUN ADI İLE MÜSEMMA ASİL İNSAN… BIRAKTIĞIN MUHTEŞEM İLHAMLA GÖNÜLLERDE VE TOPLUMSAL İCRAATLARDA CAPCANLI HEP YAŞAYACAKSIN…

ASİL BEY’LE SON BULUŞMAMIZ
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.