Türkiye, genç kuşak başarılı sinemacıları yok etmeye çalışıyor



featured



Murat OBENLER

Ülkemizde de vizyona giren, Sundance Film Festivali’nin En İyi Filmi ödülünü alan “Kelebekler”in senarist-yönetmeni Tolga Karaçelik’le sinema üzerine keyfli bir röportaj gerçekleştirdik.

Filmini, çalışmalarını, Türk sinema sektörü üzerine sohbet ettim Karaçelik’le… Serzenişleri var bazı konularda…

“Avrupa’da bu kadar çok uluslararası alanda ödül almış yönetmen bir tek Romanya’da var sanırım. Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, İspanya’nın bu kadar başarılı bir genç kuşağı yok. Türkiye’de var ama biz var olan bir gücü yok etmeye çalışıyoruz. Bunu hiçbir mantıklı tarafı yok. Ülkeye de, kimseye de faydası yok” diyor Karaçelik…

Yönetmen Karaçelik, ‘Kelebekler’ filminin çekiminin de sonrasının çok yoğun geçtiğini söylüyor.

SORU: Film sürecinin size en fazla keyif veren safhası hangisidir?

KARAÇELİK: En çok keyif aldığım aşama yazmadır. Yazma aşamasından aslında temizleniyorsun. Şeytanlarınla karşılaştığın, kendine karşı sert olduğun, karakterlerini yargılamaktan arındığın, onları tanıdığın, kendinle yalnızlaştığın ve kendinle ilgili çok şeyi öğrendiğin bir zaman dilimi. Karakterleri tanımak, etrafında dolaşmak, o karakterleri yaratım sürecinde kendinle ilgili cevaplara da ulaşıyorsun. Benim için çok özel bir yerde durur her zaman. Senaryo bittiğinde hikayeyi ilk gönderdiğim insanlar müzik ve kurgucumdur. Onlar da bir bakar ve oturup üzerine tartışırız.

Çekmeye hazırlık kısmı en sevimsiz zamandır benim için. Ekip kurmak (oyuncu ve teknik ekip) gibi bir sürü karar vermek zorundasın. Para konusunu halletmek zorundasın, yer-mekan bulmak zorundasın vs. En son yapımı Diloy Gülün ve ekibi yaptı. Geçirdiğim en güzel setti diyebilirim. Ekip de, ben de çok mutluydum. Genelde ekiplerimi ben seçiyorum. Mekan, bütçe, lojistik gibi konularda Diloy ile müthiş bir ikili olduk. Diloy ile artık daha da güvenebileceğim işler yapabileceğimiz bir seviyeye geldik.

Çekim aşamasında yeniden üretime başladığımız için çok mutlu oluyorum. Penguen suda ne kadar mutluysa ben de sette o kadar mutluyum. Çektikten sonraki kurgu aşamasından da keyif alıyorum. Saniye saniye işliyorsun görüntüleri.

“Film yapma sürecini seviyorum, sonucunu çok sevmiyorum”

SORU: Tüm bu süreçlere programlı belli bir zaman mı ayırıyorsun yoksa yolda mı şekilleniyor her şey?

KARAÇELİK: Her şeye özenli bir şekilde ne kadar zaman gerekliyse onu veriyorum. Benim yazma aşamam uzun sürüyor. 3 yıldan daha az bir yazım aşamam olmadı. Bu süreçte karakterleri de tanıdığım için oyuncuları da, mekanları da düşünme fırsatım oluyor. Yapım öncesi pre-production dediğimiz aşamada o yüzden çok zorlanmıyorum.

Çekimde hızlı bir yönetmenim. Ekibin kaşesini her zaman ödemeyi prensip edinmiş bir insanım. Paramız yok sonra verelim gibi şeyler bizde olmaz. O zaman niye girdin çekime derler adama. Çekimde çok mutlu olurum. Filmi kurguda yeniden yaratırsın. Renk, ses ve FX aşamasında sıkılırım. O konuda zayıfım.

Festivaller aşamasını hiç sevmem. Çok amelelik gelir. Sürekli ayni şeyleri konuşursunuz. Vizyon aşamasında çok gergin oluyorum. Filmi başkalarıyla izleme aşamasında hep gergin oluyorum. O histen kurtulamadım bir türlü. O gerginliği hiç sevmiyorum.

“Senaryom sağlam değilse filme çıkmam”

SORU: Bir yönetmen-oyuncu bir günde 10 medya kurumuna veya kişiye nasıl röportaj verebiliri düşündüğümde, başıma ağrılar girer. Bir de size sormak gerekir.

KARAÇELİK: Bazı manasız eleştirmenlerin de herşeyi söyleme cüretini kendinde görmeleri de ayrı bir sevimsiz durum. Ben de daha çok takmayanlar tarafındayım ama ben o filmi 7 senede düşünüyorum. Adamın biri çıkıp tweeterde daha fazla tweet alacak diye hızlıca yazıyor. Hemen birşeyler yazayım, hemen birşeyler söyleyim derdiyle anında olmaz yani bu işler. Bir otur, sakince düşün sonra yaz.

Yani en fazla zamanı senaryoya harcadığımı söyleyebiliriz. Senaryom sağlam değilse filme çıkmam zaten. İçime sindikten sonra çekime geçerim. Kısacası yapma sürecini seviyorum, sonucunu çok sevmiyorum.

SORU: Kelebekler’de nasıl oldu bu süreçler?

KARAÇELİK: Kelebekler’in çekim ve sonrası çok yoğun geçti. Yani Nisan ayının ortasıdayız ve kendimi toparlayacak zamanım olmadı. 18 Ocak’ta çekimi bitirdim ve 19 Ocak’ta kurguya girdim. Sundance’nin seçici kuruluna yetiştirmek için çok uğraştım. Sundance ve Roterdam Festivalle’den şubatta geldim. Bir anda vizyon koşturması geldi. Film Butik sağ olsun o işlerle nisan ortası oldu ama hala daha ilgileniyor.

SORU: Sana filmi yazdıran insan Mazhar amcandan da bahsedebilir miyiz?

KARAÇELİK: Mazhar Candan şairdi. Kafka romanları çevirmişti. Mazhar bana ilk okumayı 5-6 yaşlarında İlyada ile öğretti. Heredot tarihini birlikte okurduk. Atilla İlhan ile beni tanıştırdı. Kafka’yı onun sayesinde okumaya başladım.8 yaşında bana Mayakovski şiirleri veriyordu. Hayatımdaki yeri çok büyük olan bu insanı kaybettikten sonra bu filmi onun için yaptım. Onu kaybettikten sonra yazmaya başladım. Bana çok iyi geldi. O karakterleri de yazmak bana keyif verdi.

“Erkeklere konsantre olup sadece erkekleri çekmek çok sıkıcı”

SORU: Sadece erkeklerin olduğu bir sete bir daha asla girmem demiştin. Sarmaşık’tan sonra Kelebekler’de durum nasıl gelişti?

KARAÇELİK: Sarmaşık’taki adamlık ve erkeklik çekim hallerinden sonra erkek dahi görmek istemiyordum. Sarmaşık’ta bazı kadın arkadaşlar (Tuğba, Yeliz, Bige) ekipte vardı ama sadece erkeklere konsantre olup sadece erkekleri çekmek çok sıkıcıydı. Bir daha çekmem herhalde. Kelebekler çok dahi insani geçti.

SORU: Kelebekler üç kardeşin birbirini tanıma hikayesi midir?

KARAÇELİK: Büyüyememiş üç karakter var. Bu üç kardeş çocuk kalmışlar, Suzan’ın dışındakiler de birbirleriyle çok ilgilenmiyorlar. Biraraya geldiklerinde o kötü şey tekrar ve tekrar oluyormuş gibi geliyor ve birbirlerinden uzak duruyorlar. Kenan çok direniyor çünkü öyle böyle hayatında bir ritim tutturup ona da inanmış. Aralarında en duygusalı bence Kenan ve sonrasında da Suzan. Hepsi ayrı yerden duygusal. Yine inanıp ortada kalmak istemiyor.

SORU: Sevgisizlik, yoksunluk, hayattaki boşluk tüm filme yansıyor…

KARAÇELİK: 30 yıl birbirini aramayan 3 kişi var ve aniden kendilerini aramasa bile babalarından gelen bir telefonla onu tanıma isteğiyle Hasanlar köyüne gidiyorlar. Gişe Memuru’nu yazarken tasarladığım bir köydü. Hüseyin’in aradığı köyün garipliğini ben zaten biliyordum. Bunu da Kelebekler’e yansıttım.

Devletin hiçbir kurumundan destek almadan bana göre Türkiye’de yılın en iyi filmlerinden birini çekmek, yurt dışında ödüller almak sinema sanatı adına birşeyler yapmak isteyen sinemacılara örnek olur mu?

Daha yenile yönetmen Kıvanç Sezer de bana “Sen çektin, ben de çekeceğim. Bana ilham verdin” dedi. O da destek almadı. Ömer Mintaş yine destek almadı. Özcan Alper’in yeni filmi destek almadı.

SORU: Bu uzun ve zorlu maratonu nasıl başarabildin?

KARAÇELİK: Ben sinemacıyım. Yönetmen eğer sorunlar çözebiliyorsa yönetmendir. Ben Kültür Bakanlığı’ndan destek alacam diye film çekmiyorum. Yönetmen bir yolunu bulur ve biz de bulduk. Yönetmen bir hikayeyi anlatmak için film çeker. Ben de içime sinen ve keyif aldığım bir film çektim. Ben izlemek istediğim filmleri çekiyorum. Olması gerekli olduğunu düşündüğüm hikayeleri, olmasını istediğim şekilde çekmeye çalışıyorum. Bunun için de mutluyum.

“Türk sineması şu anda aynı tip

komedi filmleri üretme yanlışı içinde”

SORU: İşin ticari meselesine nasıl bakıyorsun?

KARAÇELİK: Filmlerimizin aslında bir seyircisi var. İzlenebilir filmler bunlar. Türk sineması şu anda aynı tip komedi filmleri üretme yanlışı içinde. Alternatif seslerin ve filmlerin bir şekilde duyulabilmesi gerekiyor. Benim inandığım sinema biçiminin bir şekilde seyirci ile buluştuğu zaman karşılığı olduğunu görüyorum. Bu da dağıtım süreci içinde varolabilmek ve o tekili birazcık kırabilmekle mümkün.

SORU: Senin inandığın filmleri politik olarak, bütçelere ulaşma anlamında çekmek Türkiye’de giderek zorlaşıyor mu?

KARAÇELİK: Kesinlikle zorlaşıyor ama bununla sağlıklı bir şekilde mücadele edilebileceğini düşünüyorum. Bizim işimiz film çekmek ve bunun için de umutluyum. Normalde korunması gereken yönetmenler korunmuyor. Avrupa’da bu kadar çok uluslararası alanda ödül almış yönetmen bir tek Romanya’da var sanırım. Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, İspanya’nın bu kadar başarılı bir genç kuşağı yok. Türkiye’de var ama biz var olan bir gücü yok etmeye çalışıyoruz. Bunu hiçbir mantıklı tarafı yok. Ülkeye de, kimseye de faydası yok.

SORU: Umutlar tazeyken “yeni bir film projeniz var mı?” diyerek bitirebiliriz.

KARAÇELİK: Evet var. Biri kara komedi biri de 1900’lerin başında geçecek diyalogsuz bir film olmak üzere iki tane projem var. Daha yazma sürecindeyim. Daha bayağı zamanları var.

0
mutlu
Mutlu
0
alk_
Alkış
0
_zg_n
Üzgün
0
_a_rm_
Şaşırmış
Türkiye, genç kuşak başarılı sinemacıları yok etmeye çalışıyor
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.