8 yıldır dans eğitmenliği yapan Ezgin Akpınar, dansın bir yaşam biçimi olduğunu söylüyor. Minyon biri olduğu için kendini hep küçük hissettiğini ancak dans ederken büyüdüğünü ifade eden Akpınar, bu sanat dalına karşı ataerkil toplumun dayattığı algılardan sıyrılmak gerektiğini vurguladı:
- “Dans ederken büyüyorum”… Normal yaşantısında minyon bir tipe sahip olduğu için girdiği her ortamda gerek boy, gerekse kilo açısından kendisini hep küçük hissettiğini belirten Akpınar, şimdi dans ederken büyüdüğünü belirterek, “Dans ederken kendimi tanımaya başladım. Kendimi küçük hissettiğim bir yerden, sahneyi dolu dolu hissettiğim bir yere dönüştüm.” dedi.
- “Erkekler dans etmez algısının kırılması gerek”… Ataerkil toplumun dayattığı algıların artık yıkılması gerektiğine dikkat çeken Akpınar, ‘erkekler dans etmez’ düşüncesinin doğru bir düşünce olmadığını söyledi. Pek çok çocuğun sırf bu yüzden eğitimlere gelemediğini vurgulayan Akpınar, “Çocuklarınıza böyle bir baskı uygulamayın. Her çocuk bir ruha, hayal dünyasına sahip.. Aileler bunu keşfedemeden, çocukların önüne engel koyarlarsa çocuk ilerleyemez.” sözleriyle ailelere seslendi.
Emine Gül ÖZER
Kıbrıs doğumlu Ezgin Akpınar, yaklaşık 8 senedir dans eğitmenliği yapıyor.
Bu tutkusunu Cranberries Dance Stüdyosu’nda sürdüren Akpınar, minyon biri olduğu için kendini hep küçük hissettiğini ancak dans ederken büyüdüğüne inanıyor.
Çocukluğu aktivitelerle iç içe geçen ve hiperaktif bir çocukluk dönemi yaşadığını belirten Akpınar, dansa başlama serüveninin ilkokul yıllarında bahar şenliğine katılan bir dans grubundan aldığı ilhamla başladığını anlatıyor.
Öncelikli hayalinin veteriner olmak olduğunu, dans hocası sayesinde hobi olarak başladığı dansın mesleği haline geldiğini kaydeden Akpınar, ailesinin ilk başta bu duruma karşı çıktığını anlatıyor.
Akpınar, “Bütün aileler çocuklarının sıkıntı çekmemesi için öğretmen, doktor, devlet memuru olmasını ister, benim ailemde de böyle oldu. İlk dans okulunu kazandığımda annem, ‘bu işi meslek olarak nasıl yapacaksın, para kazanamazsın, bu sadece hobi olarak yapılabilir’ gibi söylemlerde bulundu.” ifadelerini kullandı.
Aldığı eğitimlerle bambaşka bir Ezgin yarattığını belirten Akpınar, sanata bakışının değiştiğini vurguladı.
Enerjik ve samimi halleriyle keyifli bir röportaj gerçekleştirdiğimiz dans eğitmeni, ataerkil toplumun yarattığı algılardan sıyrılamadığımızı belirterek, “Özellikle Türk toplumunda ‘erkekler dans etmez’ diye bir algı var. Bunun kırılmasını istiyorum. Bu iş böyle bir iş değil. Dans etmek, cinsiyeti olan bir sanat dalı değil. Sırf bu baskılardan dolayı birçok erkek çocuğun dans eğitimine gelemediğini görüyorum.” şeklinde konuştu.
Akpınar, “dans etmek için illaki fiziksel olarak mükemmel bir vücuda veya kondisyona sahip olmanız gerekmiyor.” diyerek, dansın herkese açık bir sanat dalı olduğunu kaydetti.
“Hobi olarak başladığım yolculuğu mesleğim olarak devam ettirdim”
Dansla ilk tanışma serüvenini anlatan Akpınar, “Çocukluğum hep aktivitelerle iç içe geçti. Çok hiperaktif bir çocukluk geçirdim. Bir bahar şenliğinde kendimden yaşça büyük bir grubun dans ettiğini gördüm. O dans bana ilham oldu. Hiperaktif özelliğimi de kullanacağım iyi bir alandı. Dönüm noktam bu oldu ve dansa yazıldım.” dedi.
Asıl hayalini kurduğu mesleğin bu olmadığını, ilk aşamada hobi olarak bu yola çıktığını vurgulayan Akpınar, şöyle devam etti:
“Dans eğitmenim olan Hazal hocam, dans okumam konusunda beni teşvik etti, çok da yardımcı oldu. Ben bu mesleği okumak istemiyordum, hayalim veteriner olmaktı ama hocamın da desteğiyle dans seçmelerine hazırlandım ve burs kazandım.
Bütün aileler, çocuklarının sıkıntı çekmemesi açısından öğretmen, doktor, devlet memuru olmasını ister; benim ailemde de böyle oldu. İlk dans okulunu kazandığımda annem ‘bu işi meslek olarak nasıl yapacaksın, para kazanamazsın, bu sadece hobi olarak yapılabilir’ gibi söylemlerde bulundu. Ben direndim ve bu bölümü okudum. Neredeyse hobi olarak başladığım yolda, mesleğim olarak devam ettim.”
“Aldığım eğitimler sanata bakış açımı değiştirdi”
Üniversite dönemlerinde çok zorlandığını belirten dans eğitmeni Akpınar, “Çok ciddi ve disiplinli bir eğitim gördüm. Ben dans ederek mezun olacağımı düşünüyordum ama bu aldığım disiplin, kendi hayatıma da yansıdı. Bu disiplinle sıfırdan bir Ezgin yarattım. Sadece dans diyip geçmekle kalmadım. Bu eğitim, olayın içerisinde özveri, disiplin ve farklı farklı şeyler barındırdığı için sanata bakış açımı değiştirdi.” ifadelerini kullandı.
“Ben minyon bir insanım, o yüzden yaşıtlarımın yanında gerek boy, gerek kilo olarak kendimi küçük hissediyordum. Dans ederken bunun değiştiğini fark ettim.” diyen Akpınar, “Sahneye çıktığımda büyüyor gibiydim, gündelik yaşantımla, sahnedeki Ezgin aynı kişi değil gibiydi. Dans ederken kendimi tanımaya başladım. Kendimi küçük hissettiğim bir yerden, sahneyi dolu dolu hissettiğim bir yere dönüştüm.” şeklinde konuştu.
“Kafamda hep pozitif olma hissiyatıyla geziyorum”
Akpınar, şunları kaydetti:
“Bu enerjiyi çok şeyden yakalıyorum. Evimde bir kedi ve bir köpek var. Onların da benim hayatımdaki yeri çok önemli olduğu için, onlardan aldığım enerjiyle güne hep enerjik başlayıp, enerjik bitiriyorum. Gün içerisinde verdiğim derslerden ayrı, gece de ders veriyorum. Bu esnada hep zinde kalmam lazım ki, çocukların da temposunu yukarıda tutabileyim. Bizim modumuz düşük olursa, verdiğimiz derslerden verim alamazlar. O yüzden kafamda hep pozitif olma hissiyatıyla geziyorum. Burada 8. yılım ve artık bunu kendime alışkanlık edindim.”
“Dans benim için yaşam biçimi”
Akpınar, hayattaki olmazsa olmazlarının ailesi ve sevdikleri olduğunu belirterek, “Her ne kadar ilk başta bu işi yapmama karşı çıksalar da, sonrasında çok destekleri oldu. Hayatım boyunca da hep böyle oldu. İlk olmazsa olmazım ailem, ikinci sırada arkadaşlarım.” ifadelerini kullandı.
Dansın ilk başlarda kendisi için bir hobi olduğunu, sonrasında bir yaşam biçimine dönüştüğünü söyleyen Akpınar, “Dans benim için sadece fiziksel bir aktivite olmadı, terapi de oldu. Dans ederken kafamdaki problemleri unuttuğumu, farklı bir dünyaya girdiğimi ve bunun bana çok iyi geldiğini fark ettim. O günden sonra hobiden çıktı ve mesleğim oldu.” dedi.
“Dans eğitmenliğinin yanında editörüm de”
Akpınar, yaklaşık 8 senedir dans eğitmenliği yapmasının yanı sıra farklı bir meslek dalında da geçimini sağladığını belirterek, “Dans eğitmenliğimin yanı sıra özel bir şirkette editörlük yapıyorum. Şirkete, yurtdışındaki okullardan Malezya, Rusya gibi ülkelerden bir sürü yayınlanması gereken makaleler geliyor. Gelen makaleleri tasarlayıp, düzenleyip, şirketin sayfasında yayınlıyorum.” şeklinde konuştu.
“Dört yıl boyunca tayt giydim”
Dansa dair unutamadığı en komik anlarını üniversitede aldığı bale dersinde yaşadığını vurgulayan Akpınar, şunları anlattı:
“Bale dersinde Rus bir hocamız vardı ve ilk derse gireceğim gün okula şort giyerek gittim. Hayatımda böyle azar işitmemiştim. Bale dersinde tayt giyme kuralı olduğunu bilmiyordum. Ertesi gün tekrar derse gittiğimde tayt giymiştim. Aynada kendime baktığımda dedim ki ‘kesinlikle bu ben değilim’. Minyon bir insan olduğum için, taytla iyice küçüldüm ve dört yılım taytla geçti.”
“Erkekler dans etmez algısının kırılması gerek”
Ezgin Akpınar, özellikle Türk toplumunda, “erkekler dans etmez” diye bir algının var olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Bunun kırılmasını istiyorum. Avrupa ülkelerine veya başka ülkelere baktığınız zaman insanlar duygularını dansla gösteriyor. Afrika’da insanlar avlandıklarında sevinçlerini dans ederek gösteriyorlar.. Ya da İspanya’da erkekler çok iyi dans ederler. Sokaklarda Latin danslarını izlemek mümkündür. Ama bizim toplumumuzda belli ataerkil kalıntılar var ve bunlardan bir türlü kurtulamadığımızı düşünüyorum.”
“Bu iş böyle bir iş değil.” diyen Akpınar, “Dans etmek, cinsiyeti olan bir sanat dalı değil. Bence hiçbir meslek için cinsiyet ayrımı yapılmamalı. Sırf bu baskılardan dolayı birçok çocuğun dans eğitimine gelemediğini gördüm.. Sanatın cinsiyeti yoktur.. Çocuklarınıza böyle baskı uygulamayın. Her çocuk bir ruha, hayal dünyasına sahip.. Aileler bunu keşfedemeden, çocukların önüne engel koyarlarsa çocuk ilerleyemez.” ifadelerini kullandı.
“Bu sanat dalı herkese açık”
Dans etmek için yetenekli, yeteneksiz ayrımı gözetmeksizin herkesin bu dalda bir yer edinebileceğine dikkat çeken Ezgin Akpınar, şunları kaydetti:
“Dans etmek için illa ki fiziksel olarak mükemmel bir vücuda veya kondisyona sahip olmanız gerekmiyor. Engelli, engelsiz herkes dans edebilir. Bu sanat dalı herkese açık. Yeter ki insanların içinde o dans etme tutkusu olsun. O yüzden ben dansa gelmem, ben atik değilim gibi cümleleri bir kenara bırakmak lazım ve bazı şeylere cesaret ederek o özgüveni sağlamamız lazım.” dedi.
Yorumlar kapalı.