ZOR GÜNLER… KTÖS’ün Genel Başkanlık ve Genel Sekreterliği’ni yapan Erdoğan Sorakın, ülkede yapılan en yoğun katılımlı mitingler olarak anılan Annan Planı döneminde yapılan mitinglerde öne çıkan isimlerden oldu. Ancak bu süreç birçok sendikacı gibi Sorakın için de hiç kolay olmadı. Çözüm ve barış karşıtı kitleler hem Sorakın’ı hem de ailesini tehdit etti
EŞİ ONA FARK ETTİRMEDEN ARABASINI KONTROL EDİYORDU… Sorakın’ı en çok etkileyen olay ise tehdit aldığı dönemde kendisinin haberi olmadan eşinin ondan erken uyanarak arabasını kontrol etmesi oldu. Erdoğan Sorakın, bu olayı yıllar sonra öğrendi. Sorakın, ayrıca bu süreçte sendikadan ayrılırken de can güvenliklerinden endişe ettiklerini ve bu nedenle sendika yürütme kurulu üyelerinin birbirleri ile telefonda konuşup, telefonu hiç kapatmadan evine gittiğini anlattı
Ceren ÖZBİL
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın (KÖTS) Genel Başkanlık ve Genel Sekreterliği’ni yapan Erdoğan Sorakın, ülkede yapılan en yoğun katılımlı mitingler olarak anılan Annan Planı döneminde yapılan mitinglerde öne çıkan isimlerden oldu.
Ancak bu süreç birçok sendikacı gibi Sorakın için de hiç kolay olmadı. Bu süre zarfında sadece kendisi değil, ailesi de tehdit edildi.
Sorakın’ı en çok etkileyen olay ise tehdit aldığı dönemde kendisinin haberi olmadan eşinin ondan erken uyanarak arabasını kontrol etmesi oldu. Erdoğan Sorakın, bu olayı yıllar sonra öğrendi.
Sorakın, tüm bu süreçte yaşananları KIBRIS Gazetesi ile paylaştı.
KIBRIS: Sendikal hayatla nasıl tanıştınız?
SORAKIN: Demokrasi ve barış mücadelem yükseköğrenimde bulunduğum 1975-80 yıllarına dayanır. Ancak sendika ve sendikal çalışmalarım ise öğretmenliğe başladığım 1986 yılına denk gelir.
19 Nisan 1998 tarihindeki genel kurulla birlikte Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) organlarında görev almaya başladım. 1998-2001 döneminde örgütlenme sekreteri, 31 Mart 2001 genel kurulundan sonra ise, 2001-2003 döneminde sendika başkanı olarak görev yaptım. 30 Eylül 2003 tarihinde ise CTP milletvekili adaylığım nedeni ile bu görevden affımı istedim.
1998-2003 dönemi ülkemizde ekonomik sosyal, kültürel, siyasal olayların had safhaya ulaştığı, buna karşılık örgütlenmelerin ve toplumsal hareketlenmelerin de en üst düzeye çıktığı 80 bin kişilik mitinglerin olduğu bir dönem olmuştu.
KIBRIS: Sendika başkanlığı ve genel sekreterliği döneminde ne gibi çalışmalarda bulundunuz?
SORAKIN: 1998-2003 dönemiydi. UBP’nin 15 bin istihdam, 10 bin dolar milli gelir, temiz, şeffaf, demokratik yönetim vaatleri ile 6 Aralık 1998 seçimlerinden sonra UBP-TKP hükümeti kurulur. Ancak olaylar söylenenin tam tersi gelişir. Ekonomik sıkıntıların artmasıyla birlikte sendikal eylemlerde de artış görülür. Buna bağlı olarak siyasi baskılar da artmaya başlar.
Ekonomik ve siyasi sıkıntıların, baskıların devam ettiği 1998-2002 dönemi eylemlerin ve demokratik örgütlenmelerin de yoğun olarak yaşandığı bir dönem olur.
6 Aralık 1998 seçimlerinden sonraki ilk büyük eylem 9 Nisan 1999’da 20 sendikanın birlikte Lefkoşa’da yaptığı eylemdi. Bu olaydan sonra sendikalar birlikte hareket etmeye karar verirler. Yapılan tüm uyarılara ve eylemlere rağmen hükümet bildiğini yapıyor, zamlara devam ediyordu. Hükümet uygulamalarından, kamu ve özel sektör çalışanları gibi ticaret ve sanayi kesimi, küçük esnaf ve üreticiler de olumsuz etkileniyor, ne yapılması gerektiği konusunda arayışlar içerisine giriyordu. Bu çerçevede on iki ekonomik örgüt 3 Aralık 1999’da Sanayi Odası’nda toplanarak “Ekonomik Örgütler Federasyonu” çatısı altında örgütlendiklerini ve birlikte mücadele etme kararlılığında olduklarını ilan ediyorlar. 1999 yılının sonlarına gelindiğinde ekonomi ve turizm geriler, esnaf kepenk kapatma zorunda kalır, üretim sıfır noktasına gelir. Aralık 1998-Aralık 1999 dönemi enflasyonu yüzde 55,3 olarak gerçekleşir. Çözüm ve barış yanlılarına baskılar giderek artar.
KIBRIS: Bankalar krizinin yaşandığı 1999 yılında da sendikada aktif bir görevde bulunuyordunuz. Bu süreçte neler yaşanmıştı?
SORAKIN: 27 Aralık 1999 tarihinde Bakanlar Kurulu “YURT BANK”ın faaliyetlerini durdurma kararı alır. 1999 yılının sonuna gelindiğinde başlayan Bankalar Krizi 2000 yılı ortalarına kadar devam eder. Yurt Bank, Everest Bank, Hür Bank, Finans Bank, Kıbrıs Kredi Bankası, Endüstri Bankası gibi birçok bankaya hükümet el koyar. Bu durum halk arasında yaşanan endişenin derinleşmesine, paniğin de artmasına neden oluyordu.
Bankalar krizinin yanı sıra 2000 yılı başında gündeme gelen ve kazanılmış birçok hakkın gasp edilmesi, çalışanların ve emeklilerin maaş sisteminin değiştirilmesi, elektriğin özelleştirilmesi gibi birçok öngörüyü içeren “ekonomik yıkım paketi” de sendikaların en önemli gündemini oluşturur.
Sendikalarla sivil toplum örgütleri tarafından yapılan uyarıların hükümet tarafından dikkate alınmaması nedeniyle 11 sendika 9 Mayıs 2000 tarihinde eylem stratejisi belirleme, yeniden örgütlenme ve mücadeleyi yükseltme gündemi ile bir araya gelir. 31 Mayıs 2000 tarihinde ise 22 sendika ve sivil toplum örgütü ortak bir basın açıklaması ile hükümetin uyarılmasını ve dikkate alınılmaması durumunda eylemlerin başlatılması kararını üretir. Basın açıklamaları ve küçük eylemlerle hükümet uyarılmaya çalışılıyor, ancak sonuç almak da mümkün olmuyor.
Ekonomik talepler ve pakete karşı çıkışlar yanı sıra halk ve siyasi partiler demokratikleşme ve sivilleşme ile ilgili düşüncelerini de dile getiriyor, dünyaya mesaj veriyordu. Polisin sivil otoriteye bağlanması gerektiği talebine karşı ilk tepki Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’dan gelir. Özeyranlı “Bu tür düşüncelerin vatana ihanet olarak değerlendirildiğini” ve gerekenin yapılacağını söyler.
Dönemin GKK Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’ya karşı yazılar yazan Avrupa Gazetesi’nin sahibi Şener Levent ve gazeteciler Ali Osman Tabak ile Harun Denizkan ve Vasfi Tütüncü ile eşi Pembe Tütüncü casusluk iddiası ile 6 Temmuz 2000 tarihinde tutuklanırlar.
KIBRIS: “Bu Memleket Biz, Bizim Yöneteceğiz” mitingi nasıl başlamıştı?
SORAKIN: Ekonomik ve siyasi taleplere kulak tıkayan hükümeti protesto etmek amacıyla, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin ortak organizasyonu ile 18 Temmuz 2000 tarihinde İnönü Meydanı’nda “Bu Memleket Bizim Biz Yöneteceğiz” konsepti ile 15 bin kişilik bir miting düzenlenir. Demokratikleşme, sivilleşme, barış ve ekonomik talepler yüksek sesle dile getirilir. Bu miting bir süre sonra kurulacak olan Bu Memleket Bizim Platformu’na da zemin hazırlamış olur.
Sorunlarına çözüm bulamayan banka mudileri ise 24 Temmuz 2000 tarihinde meclis eylemini gerçekleştirirler. Eylemde tutuklamalar yaşanır.
KIBRIS: Sizin sendika başkanı ve genel sekreteri olduğunuz dönemde toplumda çözüm istemi sesleri yükselmişti. Bu durum sendikal mücadeleyi nasıl etkilemişti?
SORAKIN: Ülkede bir taraftan ciddi anlamda ekonomik ve siyasi sıkıntıların yaşandığı, diğer taraftan Denktaş – Klerides Dolaylı Görüşmeleri’nin devam ettiği bir dönem olan 2000 yılının 15 Nisan tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılır. Birinci turun sonunda Sn. Denktaş’la Sn. Eroğlu ikinci tura kalırlar. Ancak Sn. Eroğlu’nun 20 Nisan’da seçimlerden çekildiğini açıklaması ile Sn. Denktaş birinci turda aldığı yüzde 43,67 oyla cumhurbaşkanı seçilmiş olur.
Dönem içerisinde yapılan birçok eylemle birlikte, “Kıbrıs sorununa kalıcı çözüm gerçekleşmeli, AB ile görüşme süreci başlatılmalıdır” talebi ile başlatılan ve 25 Eylül 2000’de sonuçlandırılan imza kampanyası ile 17,980 imza toplanarak BM yetkililerine iletilir.
Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, üretici örgütlerin ve meslek odalarının taleplerine kulak tıkayan hükümeti protesto etmek için dönem içerisinde birçok eylem gerçekleştirilir.
2000 yılından itibaren Kıbrıs konusunda da hareketlilik yaşanır. 1998-2002 döneminde Kıbrıs, Türkiye ve AB için önemli olan iki önemli zirve toplanır. Birincisi Helsinki Zirvesi, ikincisi ise Kopenhag Zirvesi idi.
10-11 Aralık 1999 tarihinde toplanacak olan Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylık statüsü tartışılacaktı. BM, zirvenin çok öncesinden harekete geçer. Kıbrıs’la ilgili kararlar üretir. Kararlardan biri 29 Haziran 1999 tarih ve 1251 sayılı karardı. Bu kararın önemli özelliği Rumlar açısından önemli olan Tek Egemenlik ve Uluslararası Kişilik ve Tek Vatandaşlığın parametrelere eklenmesiydi. Diğer karar ise, 26 Haziran 1999 tarih ve 1250 sayılı Güvenlik Konseyi kararı ile de Alvaro De Soto 1 Kasım 1999 itibarıyla özel temsilci olarak atanması kararıydı. Bununla birlikte dönemin genel sekreteri Kofi Annan 1999 yılının son aylarında Kıbrıs’la ilgili yeni bir iyi niyet girişimi arzusunda olduğunu belirtir. Öyle de olur ve Dolaylı Görüşmelerin ilk turu 3-13 Aralık 1999 tarihinde başlar. Helsinki Zirvesi de 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde toplanır. Türkiye’nin adaylık statüsü kabul edilir. Kıbrıs müzakere sürecinin tamamlanmasına kadar kapsamlı çözüme ulaşılması arzusu dile getirilir. Kapsamlı Çözüme ulaşılamaması halinde Kıbrıs’la ilgili hiç bir ön şart olmadan AB Konseyi’nin üyelik kararı vereceği kararı alınır.
3 Kasım 1999’da başlayan Dolaylı Görüşmeler sürecinde 8 Kasım 2000’de taraflara resmi olmayan bir belge sunulur. Sn. Denktaş belgeye sert tepki gösterir ve Dolaylı Görüşmeler de 10 Kasım 2000’de 5. turun sonunda sona erer.
KIBRIS: Bu Memleket Bizim Platformu nasıl ortaya çıkmıştı?
SORAKIN: İçte bir taraftan yaşanan ekonomik sıkıntılar, ekonomik yıkım paketi, diğer taraftan ise siyasi baskılar, yanı sıra 2000 yılı sonunda kopan Dolaylı Görüşmeler süreci 2001 yılının toplumsal mücadele açısından daha da hareketlenmesine neden olur. Önceleri 11 sendika tarafından başlatılan, sonraları 41’ler hareketi olarak anılan sendika, sivil toplum örgütü ve siyasal partiler dayanışması 2000 yılın son aylarından itibaren “Bu Memleket Bizim Platformu” (BMBP) adı ile kararlar üreterek toplumsal mücadeleyi yükseltir.
Egemen çevreler ise siyasi baskılarla birlikte kazanılmış hakları gasp etme yolunu seçerler. Toplumu cepheleşmeye çekmek için 19 Mayıs 2001 tarihinde Ulusal Halk Hareketi (UHH) adıyla uyduruk bir örgüt kurarak örgütleri, kişileri tehdit etmeye, halkı sindirmeye çalışırlar. Ama sonuç almaları mümkün olmaz. Barış yanlıları binlerle miting yaparken, ayrılıkçı ve statükocular halkı meydanlara çekemez. Bu dönemde yasaklamalar gündeme gelir.
2001 yılı hem siyasi hem ekonomik gerginliklerin yaşandığı bir süreç olarak geçer. Demokratik birçok hakkın kullanılması kısıtlanır. Kamu görevlilerinin kazanılmış birçok hakkı ile sendikal ve özlük haklar gasp edilir. Örgütlenme Hakları ile Demokratik Hakları düzenleyen birçok yasa değiştirilmeye çalışılır. Bu çerçevede 2001-2002 döneminde gasp edilen haklar ve yasaklamalar ise şöyledir:
Meclis’in önü eylemlere kapatılır.
“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri” Yasası ile eylemlerin kent dışına kaydırılmasına çalışılır.
“Sendikalar Yasası” ile sendikalar etkisizleştirilmeye, tabela sendikacılığına dönüştürülmeye çalışılır. Ancak sonuç almak mümkün olmaz. Toplumsal muhalefet gün geçtikçe yükselmeye, örgütlenme ve dayanışma üst noktaya çıkmaya devam eder.
1 Mayıs 1990 tarihinde seçim rüşveti olarak verilen, peşin maaş uygulaması 31 Aralık 2000 itibarıyla kaldırılır.
Yaz mesaisi 5 aydan 3 aya indirilir.
Sendika profesyonellikleri 3’ten 1’e indirilir.
Emeklilik hakkı kazanmadan herhangi bir nedenle görevlerinden ayrılan kamu görevlisi ve öğretmenlere, yeniden kamu görevine girme engeli getirilir.
Haziran 2001’de Yunanistan’da düzenlenen Barış Olimpiyatları’na katılmak amacıyla yurt dışına çıkmak isteyen 5 öğretmenin yurt dışına çıkışları yasaklanır.
İki toplumlu koroda görevli 3 öğretmen cezalandırılır.
Öğretmen Nilgün Orhon, 11 Aralık 2001’de gazetede yayınlanan “Şişedeki Mektup” makalesinde kullandığı ifadeler gerekçesiyle görevinden alınır, ihraç talebiyle kendisine dava açılır.
14 Ekim 2002’de İspanyol Gazeteciler sınır dışı edilir.
KIBRIS: Denktaş ile Klerides görüşmelerinde sendikal nasıl rol üstlendi?
SORAKIN: 2002 yılı AB Genişleme Süreci açısından önemli bir yıldı. 12-13 Aralık 2002 tarihinde toplanacak olan Kopenhag Zirvesi’nde Kıbrıs dahil 10 ülkenin Tam Üyelik statüleri onaylanacaktı, yanı sıra Türkiye’ye müzakere tarihi verilecekti. Bu nedenle müzakerelerin yeniden başlaması gerekiyordu. Öyle de oldu. 2001 yılı sonunda Denktaş ile Klerides arasındaki mektup teatisinden sonra müzakereler 16 Ocak 2002’de Yeşil Hat’ta başlar. Ekim 2002 sonuna kadar 58 yüz yüze görüşme gerçekleştirilir.
Bu süreçte çok önemli bir gelişme yaşanır. Bu Memleket Bizim Platformu’na (BMBP) bağlı sendika, oda, birlik, sivil toplum örgütü ile Ticaret Odası’nın başını çektiği ekonomik örgütler birlikte hareket etmeye karar verirler. İsmi “Kıbrıs Türk Sivil Toplumunun Ortak Vizyonu” olarak isimlendirilen belge 86 örgütün imzası ile 9 Ağustos 2002 tarihinde Saray Önü’nde düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna açıklanır. Bir süre sonra imzacı örgüt sayısı 92’ye ulaşır. Belgede “Kıbrıs’ta süratle barış ve AB üyeliği” noktasında buluşulduğu, çözümün önemi ve aciliyeti vurgulanır. Bu hedefe ulaşmak için de her türlü işbirliğinin, eylemin, diplomatik temasın yapılacağı ifade edilerek “Ortak vizyon” eylem komitesi oluşturulur.
KIBRIS: Annan Planı döneminde neler yaşanmıştı?
SORAKIN: Denktaş’ın rahatsızlığına rağmen BMGS Kofi Annan 11 Kasım 2002’de taraflara ve üç garantör devlete Birinci Annan Planı’nı sunar. Kopenhag Zirvesi’ne kadar tarafların planı kabul etmeleri istenir. Kopenhag Zirvesi’ne kadar planın farklı versiyonları hazırlanır.
11 Kasım 2002’de Annan Planı’nın sunulmasından sonra eylemlilik hareketleri çözümle birlikte AB üyeliğine odaklanır. 4-5 aylık dönem nüfusumuza oranla belki de dünyanın en büyük mitinglerinin yapıldığı bir dönem olur.
27 Kasım 2002’de İnönü Meydanı’nda BMBP ve “Ortak Vizyon” organizasyonu ile 20 bin kişilik “Çözüm ve AB’ye Destek” Mitingi, 26 Aralık 2002 tarihinde yine İnönü Meydanı’nda BMBP’nun organizasyonu ile 40 bin kişilik “Çözüm, AB ve Barış” Mitingi, 14 Ocak 2003 tarihinde yine İnönü Meydanı’nda “Çözüm ve AB İçin Kararlılık” Mitingi ve 27 Şubat 2003’te yine İnönü Meydanı’nda BMBP ve “Ortak Vizyon” organizasyonu ile 80 bin kişilik” Çözüm ve AB’ye Hazırız” Mitingi düzenlenir.
KIBRIS: Ülkede “Barış Ateşleri” yakılmaya ne zaman başlanmıştı?
SORAKIN: Birinci Annan Planı’nın sunulmasından iki gün sonra 13 Kasım 2002 tarihinde Doğancı’da (Elye) Barış Ateşi yakılır. Doğancı’da yakılan “Barış Ateşi” kısa sürede Kıbrıs’ın kuzeyindeki tüm köylere yayılır. Birçok köyde ateşin yakılmasına engeller çıkarılır. Doğancı’da yakılan barış ateşi, 25 Mart 2003 tarihinde Doğancı’da yapılan “Sembolik Referandum”una kadar devam eder.
KIBRIS: Kopenhag Zirvesi nasıl bir etki yaratmıştı?
SORAKIN: 12-13 Aralık 2002 tarihinde Kopenhag Zirvesi toplanır. Zirvede Kıbrıs dahil 10 ülkenin AB üyeliği onaylanır. Türkiye üyelik müzakerelerinin 2004 Aralık ayında başlatılmasına karar verilir. Sn. Denktaş’ın rahatsızlığı nedeniyle zirveye Dışişleri Bakanı Sn. Tahsin Ertuğruloğlu katılır. Ancak plan kabul edilmez.
Buna rağmen Zirve’de Kıbrıs’la ilgili önemli bir karar alınır.
Bu karar da “Müzakerelerin 28 Şubat 2003 tarihine kadar sürdürülmesi”, “Sonuç alınması durumunda Kıbrıs’ın tümünün AB’ye alınması” ve “Sonuçsuz kalınması durumunda ise Kıbrıs’ın kuzeyinde AB müktesebatının uygulanmasının askıya alınması” dır.
Son gelişmeleri izlemek, taraflar üzerinde baskı unsuru oluşturmak amacıyla BMGS Kofi Annan 26-28 Şubat 2003 tarihlerinde Ada’mızı ziyaret eder ve 27 Şubat’ta taraflara “Referandum Konusunda Taahhüt” başlığı altında “Üçüncü Annan Planı”nı sunar. Referandum tarihi 30 Mart 2003 olarak önerilir ve iki lider 10 Mart’ta Lahey’e davet edilir.
KIBRIS: Annan Planı döneminde düzenlenen bir mitingde, miting alanına C-4 konulduğu söylendi. Bu nasıl ortaya çıkmıştı?
SORAKIN: Kofi Annan’ın Ada’mızda bulunduğu ve taraflara Üçüncü Annan Planı’nın sunulduğu gün olan 27 Şubat 2003 tarihinde BMBP ve Ortak Vizyon’un organizasyonu ile İnönü Meydanı’nda “Çözüm ve AB’ye Hazırız” teması ile 80 bin kişilik bir miting düzenlenir.
Miting öncesi gelen ihbarlar üzerine Lefkoşa Belediye Başkanı Sn. Kutlay Erk ile istişare edilerek İnönü Meydanı’nda geniş kapsamlı arama ve temizlik çalışması yapılması sağlanır. Temizlik yapan işçiler alanın girişinde büfelerin bulunduğu yerde çöp bidonu içerisinde yanı sıra Girne Kapısı giriş alanında olmak üzere iki adet C-4 patlayıcı madde bulunur. Lefkoşa’nın yarısını yok edebilecek güçte olduğu söylenen patlayıcı maddeler bulunmamış olsaydı, tahayyül edilemeyecek boyutta bir vahşet oluşacaktı.
Mitingin ertesi günü 28 Şubat tarihinden başlamak üzere Lahey Zirvesi’nin toplanacağı 10 Mart tarihine kadar BM Genel Sekreteri’nin 30 Mart’ta referandum yapılması önerisini desteklemek ve Meclis’in Referandum Yasası’nı yapmasını sağlamak için BMBP ve Ortak Vizyon organizasyonu ile sürekli olarak, referandum talebinin tekrardan vurgulanması için “Kuğulu Park”ta eylemler düzenlenir, yürüyüşler yapılır. Meclis ve milletvekilleri göreve davet edilir.
10 Mart 2003 tarihinde BM Genel Sekreteri Kofi Annan gözetiminde Lahey’de (Hollanda) Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve garantör ülkelerin temsilcileriyle bir araya gelinir. Sn. Papadopulos, Sn. Denktaş ve garantör ülkelerin temsilcileriyle görüşmeler yapılır. Annan Planı’nda yapılan tüm değişikliklere rağmen Türk tarafı masadan kalkar. 30 Mart 2003 ve önerilen yeni tarih olan 6 Nisan 2003’te referandum yapılması reddedilmiş olur. Bu sonuç Papadopulos’u rahatlatır, uluslararası camianın üzerindeki baskısı sona erer.
Lahey Zirvesi’nin toplandığı tarih olan 10 Mart ve 11 Mart 2003 tarihlerinde halk Kuğulu Park’ta toplanır, Zirve’nin sonucu merakla beklenir, ancak bir sonuç alınmadığı öğrenilir.
KIBRIS: Doğancı’da yapılan sembolik referandum ile ilgili birçok şey duyduk. Siz de tutuklananlar arasındaydınız. Orada tam olarak neler yaşanmıştı?
SORAKIN: Referandum konusunda, 27 Şubat tarihinden itibaren sürekli olarak eylemler düzenlenir, yürüyüşler yapılır, Meclis göreve davet edilir, ancak sonuç alınması mümkün olmaz. 9 Mart 2003 tarihinde düzenlenen kitlesel basın toplantısında, Kıbrıs Türk Halkının en temel ve en demokratik hakkı olan referandum hakkının verilmemesi durumunda, referandumu örgütlerin yapacağı ilan edilir. Lahey’de sonuç alınmaz. Meclis de referandum konusunda bir karar üretmez. Bunun üzerine 22 Mart tarihinde Bu Memleket Bizim Platformu (BMBP) Referandum konusunda basın toplantısı düzenler. Yasal zorluklar nedeniyle referandum eylemi “Halkımızın Önceden Beyan Ettiği İradesini Kayıt Altına Alma” eylemi olarak isimlendirilir. İlk eylemin 25 Mart 2003 tarihinde, ilk barış ateşinin yakıldığı yer olan Doğancı’da (Elye) yapılmasına karar verilir. Oy pusulalarına isim, kimlik kartı numarası yazılması ve imza atılmasına itiraz eden Ticaret Odası yetkilileri imzalarını geri çekerler, eyleme katılmazlar.
Bu Memleket Bizim Platformu’nu (BMBP) oluşturan örgütler, Kıbrıs Türk Halkı’nın referandum talebi ile AB üyeliğini engelleyenlere tepki göstererek Kuzey Kıbrıs’ta halk iradesiyle referandum yapılmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirmesini yaparlar. Bu değerlendirmeler sonucunda 25 Mart 2003’te Doğancı’da (Elye) “Sembolik Referandum” yapılmasına karar verilir.
Egemen çevreler “Sembolik Referandum”un yapılmaması için örgüt temsilcilerine baskı yapmaya başlarlar. Eylemi yapanların tutuklanabileceği, hatta polisle çatışma noktasına gelinebileceği söylenir.
Doğancı’daki eylem öncesi BMBP saat 16.00’da değerlendirme toplantısı yapar. Köylülerin polisle karşı karşıya gelmemesi için her türlü önlemin alınması ve uygulanacak strateji belirlenir. Sandığı dönemin CTP Genel sekreteri Ferdi Sabit Soyer’in tutmasına ve konuşma yapmasına, diğer konuşmacıların ise dönemin CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ile TKP Genel Başkanı Hüseyin Angolemli’nin olmasına karar verilir.
“Halkımızın Önceden Beyan Ettiği İradesini Kayıt Altına Alma” ‘sembolik referandum’ eylemi gerçekleştireceğimizi öğrenen polis aynı gün 07.00’de köye bir otobüs dolusu polis göndererek halkı korkutmaya, sindirmeye ve baskı altına almaya çalıştı. İlginç olan Doğancı’ya gönderilen polislerin önemli bir kısmının Doğancılı olmasıydı. Bu durum Doğancılıları etkilemiş olacak ki eyleme 50-60 civarında Doğancılı gencin katılmasına vesile olur.
Ben ve diğer sendikacı arkadaşlar saat 19.00 sıralarında Doğancı’ya varmıştık. Eylem yerine (Doğancı Spor Kulübü) gittiğimizde sivil giyimli polis memuru yanıma yaklaşarak, oylama yapılması halinde sandığı alacaklarını ve benimle birlikte birçok kişi hakkında tutuklama emrinin olduğunu ifade etti. Olayı öğrenen köylülerle eyleme katılanlar, bizi köy yollarından kaçırmaya, köyde saklamaya kadar birçok senaryolar geliştirmeye başladılar. Kısa bir değerlendirmeden sonra benim, Barçın’ın ve Bicen’in oylama sırasında kulüp binasının içinde bulunmamıza yani eyleme katılmamamıza karar verildi. Bizler de öyle yaptık.
Saat 19.00’da Sn. Ferdi Sabit Soyer sandığı alarak (ayakkabı kutusu) kulüp bahçesindeki kalabalığın ortasında konuşmasını yapar ve ardından halkı, hazırlanan oy pusulalarını sandığa atmaya davet eder. Dokunulmazlıkları olan Sn. Talat ve Sn. Angolemli oylarını kullandıktan sonra dokunulmazlığı olmayan bir vatandaş oyunu kullandığı sırada, polis kalabalığı kuşatarak bir arbede yarattı ve sandığı alarak gitti. Ardından görevli polis memuru, benim ve Ahmet Barçın’la ilgili tutuklama kararı olduğunu ifade etti. Sn. Talat buna itiraz ederek, mahkeme kararı olmadan böyle bir uygulamanın olamayacağını ve polisin bizi alıp götüremeyeceğini ifade ederek, polis karakoluna kendi özel arabası ile gitmemizin daha doğru olacağını ifade etti. Bir süre tartışma yaşandıktan sonra ben, Ahmet Barçın ve Mehmet Bicen, Sn. Talat’ın arabasıyla Güzelyurt Polis Karakolu’na gittik.
Güzelyurt Polis Karakolu’na vardığımızda saat 21.00 olmuştu. Karakolda altı kişinin tutuklanmış olduğunu öğrendik. “KTÖS Başkanı Erdoğan Sorakın, KTOEÖS Başkanı Ahmet Barçın, DEV-İŞ Başkanı Ali Gulle, Doğancı Üreticiler Birliği Başkanı Mehmet Bicen, CTP Güzelyurt İlçe Başkanı Niyazi Düzgün ve BKP Genel Sekreteri İzzet İzcan). Polis Karakolunda eyleme katılmayan birçok kişi ile ilgili de tutuklama emrinin olduğunu öğreniyoruz. Bu da bize tutuklanacak kişi listesinin eyleme katılanlara göre değil de önceden hazırlanmış olduğunu göstermektedir.
Polis Karakolu’nda görevli polisler gerekli işlemleri yaptıktan sonra bizleri ikişer gruplara ayırarak (Ahmet Barçın-Erdoğan Sorakın, Mehmet Bicen-İzzet İzcan, Ali Gulle-Niyazi Düzgün) hücreye attılar. Bu arada Doğancı’daki halk ile olayı öğrenen çok sayıda kişi karakol önünde toplanmaya başladı. Kurulan temaslar, Genç TV, KIBRIS TV ve Sim “FM” in yayınları ile kalabalık gittikçe çoğaldı. Görevli polis memurları kalabalık ayrılmadıkça bizlerden ifade alınmayacağını ve serbest kalamayacağımızı söylüyorlardı. Avukatlarımız Özkan Murat, Hakkı Alpagut ve milletvekilleri Mehmet Ali Talat, Ferdi Sabit Soyer, Hüseyin Angollemli, Fatma Ekenoğlu, Mehmet Emin Karagil, Gülsen Bozkurt ve Mustafa Akıncı ile temas kurarak 00.30 sıralarında kalabalığın dağılmasını sağladık. Aynı gece 02.30 sıralarında karakolda görevli Zafer Bey bizleri teker teker odasına çağırarak ifade verip vermeyeceğimizi sordu. Bizlerse ifade vermeyeceğimizi söyleyerek talebini reddettik.
Üzerine yattığımız yer musalla taşı gibi beton zemin üzerinde 3 cm’lik bir tahtadan oluşuyordu. Camları kırık olan hücrede ısınmamız için bizlere birer battaniye verildi. Mart ayı olmasına rağmen dondurucu bir soğuk vardı. Gece hiç uyuyamadık. Zeminin sertliği nedeni ile de kalça kemiklerimize ağrılar geldi.
26 Mart saat 14.00’e kadar, 18 saat süreyle 7,5 metre karelik hücrelerde 18 saat süreyle tutuklu kaldık. Bizlere 6 dava okunduktan sonra saat 14.30’da serbest bırakıldık.
Okunan davalar:
(1929 tarihli Fasıl 154 Ceza Yasası; madde 47/48)
KKTC devletini yıkmak ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlamak.
KKTC’nin egemenliğini sona erdirmek için milletvekilleri Mehmet Ali Talat, Fatma Ekenoğlu, Hüseyin Angolemli, Mustafa Akıncı, Mehmetemin Karagil, Ferdi Sabit Soyer ile gizli ittifak kurmak.
Milletvekilleri ile birlikte Annan Planı çerçevesinde oy pusulası hazırlatıp halka dağıtmak.
Bir suç işlemek için kanunsuz topluluk oluşturmak.
KKTC uyrukluları veya sakinleri arasında huzursuzluk ve itaatsizlik yaratmak.
Uygunsuz tavır ve hareketlerde bulunmak.
Halkın ve basının ilgisi büyüktü. Kırmızı karanfillerle karşılandık. Avukatlarımız Özkan Murat ve Hakkı Alpagut’un arabaları ile Lefkoşa’ya KTÖS merkezine gittik. BMBP temsilcileri ile kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra 18.30’da tümümüz SİM FM’deki radyo programına katıldık. Gece ise ikiye bölünüp Genç TV ile KIBRIS TV programlarına katıldık.
KIBRIS: Siz tutukluyken diğer arkadaşlarınız ne yaptı?
SORAKIN: Güzelyurt Polis Karakolu’nda tutuklu bulunduğumuz sırada dışarıda olan BMBP temsilcileri istişare ederek 26 Mart günü için genel grev ve eylem kararı almışlardı. 26 Mart tarihinde otobüs terminalinde toplanan 5-6 bin kişilik kalabalık konuşmalardan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giderek derhal serbest kalmamızla ilgili hazırlanan metni yetkililere verdi. Daha sonra Dikili Taş’a gidilerek olay protesto edildi.
28 Mart 2003 tarihinde Girne’de saat 19.00’da 4-5 bin katılımlı Barış Şöleni ve “Halk İradesini Kayıt Altına Alma Eylemi” gerçekleştirilir.
14 Nisan 2003 tarihinde BM Güvenlik Konseyi, Annan Planı’nın zemin olarak ele alınacağı, önemli konularda değişiklik olmayacağı kararını üretir. 16 Nisan 2003’te AB Katılım Ortaklığı Belgesinin imzalanması ile Kıbrıs’la birlikte 10 üye AB’ne hukuki olarak katılmış olur ve AB’nin üye sayısı 25’e yükselir. Fiili üyelik 1 Mayıs 2004’te gerçekleşir.
21 Nisan 2003 tarihinde sınırların açılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu Kararı üretilir. 23 Nisan 2003 tarihinde ise sınırlar geçişlere açılır.
14 Aralık 2003 tarihinde genel seçimler yapılır. CTP-DP Hükümeti kurulur.
Düzeltmeler ve eklemelerle (10 Aralık 2002, 26 Şubat 2003, 29 Mart 2004 ve son versiyonu 31 Mart 2004 tarihinde İsviçre’de Bürgenstock kentinde taraflara verilen Annan Planı 24 Nisan 2004 tarihinde Referanduma sunulur. Kıbrıslı Türklerin yüzde 64.91 evet oyuna karşılık, Kıbrıslı Rumlardan yüzde 75.83 hayır oyu çıkar ve çözümü gerçekleştirmek mümkün olmaz.
KIBRIS: Bu süreç içerisinde hangi örgütsel mücadelelerde bulunulmuştu?
SORAKIN: 1999 yılından başlayıp yaklaşık dört yıl süren toplumsal mücadele sürecinde, toplumsal mücadelenin olmazsa olmazı örgütlenme olduğu gerçeğinden hareketle örgütlenme çalışmaları her alanda hız kazanır.
Bu çerçevede:
3 Aralık 1999’da “Ekonomik Örgütler Federasyonu”
29 Şubat 2000’de Kıbrıs Bilim, Eğitim, Sağlık ve Dayanışma Derneği (KIBES)
6 Mart 2000’de Kadın Örgütleri “ Eylem 2000” adı altında “Kadınların Barış İçin Sivil Girişimi”
24 Mart 2000’de “ Barış ve Demokrasi İnisiyatifi”.
Gençlerin oluşturduğu “ Barış İçin Gençlik Platformu”.
2000- 2001’de önceleri 41’ler hareketi olarak başlayan sendikal örgütlenme siyasal partilerin ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile 2001 yılı başı itibarıyla Bu Memleket Bizim Platformu (BMBP) olarak örgütlenir.
27 Haziran 2002’de KTÖS, KTOEÖS, KTAMS, DEV-İŞ ve TIP-İŞ’ın katılımı ile Kıbrıs Sendikalar Konfederasyonu.
9 Ağustos 2002 ‘de BMBP, Ekonomik Örgütler ve Sivil Toplum Örgütleri olmak üzere toplamda 86 sivil toplum örgütünün “Kıbrıs’ta Çözüm ve AB Üyeliği” konusunda oluşturduğu “ORTAK VİZYON” imzalanır.
KIBRIS: Bu süreçte sendikaların ne gibi diplomatik temasları olmuştu?
SORAKIN: Bu Memleket Bizim Platformu ile Ekonomik Örgütler gerek bağımsız gerekse 9 Ağustos 2002 tarihinde BMBP ile Ekonomik Örgütler tarafından oluşturulan ‘Ortak Vizyon’ olarak ülke çapında gerçekleştirilen barışçıl eylemler yanında mektup diplomasisi ile diplomatik temaslara da önem verilmiş, bu çerçevede birçok temaslar yapılmıştır.
Başlatılan imza kampanyası kısa sürede 17.980 imza toplanarak tamamlanmış ve ilgili belge 25 Eylül 2000 tarihinde Ledra Palace’ta BM Genel Sekreteri’ne iletilmek üzere BM yetkililerine teslim edilir.
29-31 Ocak 2003 tarihinde Ankara’ya yapılan ziyarette TBMM, hükümet yetkilileri, siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri ziyaret edilerek Annan Planı ve Kıbrıslı Türkler açısından önemi anlatılmaya çalışılır.
21-23 Nisan 2003 tarihlerinde BMBP ile Ortak Vizyon organizasyonu ile Ankara ve İstanbul’da temaslar gerçekleştirilerek destek aranır.
05.04.2003 tarihinde TC Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün KKTC’yi ziyareti sırasında. BMBP adına görüşme talebimiz kabul edildi. Bu çerçevede TC elçiliğinde Kıbrıs sorunu, siyasi gelişmeler ve ekonomik konularla ilgili görüş alış verişinde bulunulur.
13 Mayıs 2003 tarihinde Türkiye-Avrupa Karma Parlamento Grubu’nun (AB Uyum Süreçlerini Geliştirme Komisyonu) Ortak Vizyonu Ziyareti.
19 Eylül 2003 tarihinde Türkiye Ekonomik ve Siyasi Etütler Vakfı’nın (TESEV) BMBP’nu ziyareti.
KIBRIS: Unutulmaz ve bizlerle paylaşmak istediğiniz anılarınız var mı?
SORAKIN: 2001 yılında mücadele yükselmişti. Biz sendikada görevli arkadaşlarımızla sürekli telefonda istişare halindeydik. Ancak zaman zaman hiç unutamadığımız olaylar da yaşardık. Örneğin yürütme kurulundan bir arkadaşımız sendikadan çıkıp evine gittiğinde bize telefon açıp takip edildiğini söylemişti. Biz de evimize gidinceye kadar arkadaşlarımızla telefonlar açık bir şekilde haberleşmeyi seçiyorduk. Birinin başına bir şey gelmesi durumunda nasıl mücadele edeceğimizi neler yapabileceğimizi bilebilmek için sendikadan çıkıp evimize gittiğimizde telefonlarımız sürekli açıktı.
KIBRIS: Aileniz bu durumdan nasıl etkileniyordu?
SORAKIN: Aynı dönem içerisinde eşim bir gece yemeğe katılmak üzere evden çıktığında beni telefonla aradı ve bir arabanın kendisini takip ettiğini söyledi. Durmasını söyledim, durdu. Yürüdü, araba yürüdü. Eşime de aynı şekilde telefonunu açık tut, bir şey olması durumunda beni ara şeklinde uyarıda bulunduktan sonra eşim gideceği yere gitti. Ancak dönüşün gece saat 11.00, 11.30 sularında eve geldiğinde yine takip edildiğini söyledi. O günleri geçirdik.
Beni çok etkileyen bir olay daha var. Ben çok zaman sonra öğreniyorum. Ben sabahları evden çok erken çıkardım. Eşim her sabah benden bir saat önce kalkar arabamı kontrol ederdi. Arabamın altına sağına soluna bakardı. Ben 7’de kalkıyorsam, eşim 6’da kalkardı. Ben o şekilde işe giderdim. Bunu ben çok sonra öğrendim.
Yorumlar kapalı.