‘Köyümüzü unutmayın’



featured




Aliye ÖZENCİ

 “Annem ve babam, eskilerle ilgili hikayeleri, köyü anlatırken hep derlerdi ki: ‘Bunları yazın be çocuklar, ilerde lazım olur unutmayın’”.

Bu cümle, Dr. Bilgin Ergene’nin uzun yıllar zihnini meşgul etti ve üç sene önce Cihangir köyünü anlatan ‘Bir Köyün Anatomisi Cihangir-Abohor’ kitabını yazmak için yola çıktı.

Önceleri anne ve babasının anlattığı, aklında kalan hikayeleri yazan Dr. Ergene, daha sonra Cihangir halkını ziyaret ederek köy hakkında daha çok bilgi topladı.

 Konya Doğumevi’nde uzman doktor olarak görev yapan Ergene, kitabını tamamlayabilmek için boş kaldığı her fırsatı değerlendirerek araştırmalar yaptı. Üç yılda kitabını tamamlayan Dr. Bilgin Ergene, geçtiğimiz haftalarda ‘Bir Köyün Anatomisi Cihangir- Abohor’ kitabını ülkemiz okuyucularıyla da buluşturdu.

 

Kıbrıs’taki iş sıkıntısından dolayı Türkiye’ye gitti

 

 Dr. Bilgin Ergene, 1953 yılında Abohor köyünde dünyaya geldi. Eğitimini Abohor İlkokulu, Gönendere Ortaokulu ve Lefkoşa Türk Lisesi’nde tamamladı.

Mücahitlik görevini tamamladıktan sonra, üniversite için Türkiye’ye gitti. Bursa Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Kıbrıs’ta iş sıkıntısı çeken Ergene, yaşamını Türkiye’de sürdürmeye karar verdi. Ergene, 30 yıldır Konya Doğumevi’nde uzman doktor olarak görev yapıyor.

Dr. Ergene, ‘Bir Köyün Anatomisi Cihangir-Abohor’ kitabını yazma aşamasında eşi Muazzez ile kızları Meryem ve Ayça’dan çok destek aldığını dile getirdi.

 

Mesleği, kitabın adına da yansıdı

 

Dr. Bilgin Ergene, kitabın adında geçen ‘anatomi’ kelimesini özellikle seçtiğini ifade ederek “Anatomi, vücudu parça parça değerlendirip anlatan, tıbbın en zor dersidir. Kuşun aklı darıda derler ya, benim de mesleğim gereği ilk aklıma gelen kelime bu oldu. Çünkü Abohor köyünü parça parça ele aldım. İnsanlarını, kültürünü, işini, bölgesini ve daha birçok konuyu detaylarıyla inceledim” dedi.

 Dr. Ergene, Cihangir’e ait hatırladığı anılarına da kitabında yer verdiğini belirterek yazdıklarının birçoğunun kendi bilgileri olduğunu, köyün büyüklerinden de görüş aldığını söyledi. Ergene, “Anne ve babamı dinleyip erken zamanda anlattıklarını kaleme alsaydım, bugün iki nesil öncesine de kitabımda yer verebilecektim” dedi.

 

İki ciltlik kitap

 

Dr. Bilgin Ergene, kitap için araştırmalar yaparken, Abohor’dan göç eden birkaç aileye de ulaştı. Ama yazdığı sayfalar çoğaldıkça, kısıtlama yapmak zorunda kaldı. Ergene’nin 700 sayfalık kitabı, iki ciltten oluşuyor.

Kitaplarında eksik kalan bilgileri de ekleyerek ikinci baskıyı okuyucuyla buluşturmak istediğini ifade eden Ergene, “Bir Köyün Anatomisi Cihangir-Abohor” isimli eserde, okuyucunun, unutulmuş simaları, hikayeleri, meslekleri, gelenek görenekleri bulacağını, hatırlayacağını söyledi.

Dr. Bilgin Ergene, kitabını yayımlamasındaki amacını ise şöyle anlattı:

“Okuyucu iki ciltten oluşan ‘Bir Köyün Anatomisi Cihangir- Abohor’ eserinde, Abohor’un geçmiş tarihini acısıyla tatlısıyla tüm gerçekliğiyle bulacak.

Kitapta belki bizim nesil çok yeni bir şey bulamayabilir… Çünkü yazdıklarımı bizler yaşadık. Ama şimdiki nesil, 1960-1963 dönemlerini bilmiyor. Onlar kitabı okuduğunda, köyümüzün tarihini, nenelerinin, dedelerinin yaşadığı yoksulluk dönemlerini öğrenebilecekler. Şimdiki dönemle kıyas yapıp, değerlendirebilecekleri bir eser”.

 

“Kapak fotoğrafındaki çocuk benim”

 

Kitabın düzeltmenliğini Yıltan Taşçı yaptı. Ön kapak fotoğrafı Leif Svendsen’e ait. Arka kapak fotoğrafında ise eski köy fotoğrafları yer alıyor.

 Kitabın ön kapağında yer alan fotoğraf, 40 sene önce çekildi. Dr. Bilgin Ergene, kitabını yazmaya başlamadan internette araştırma yaparken bu fotoğrafı tesadüf sonucu buldu.

Ergene, “Kitabın ön kapağındaki fotoğrafı köyümüze gelen Barış Gücü, çekmişti. Karenin sağ köşesindeki çocuk da benim. Bu fotoğrafı gördüğüm zaman kitabımın araştırmalarını da hızlandırdım” dedi.

 

Kısa bir hikaye

 

 Dr. Bilgin Ergene, eskiden çok yoksulluk ve sıkıntılar yaşandığını belirterek 1960’lı yıllardaki Abohor’dan şöyle söz etti:

“Babam evlendiğinde evlerinde cam yoktu. Evin içi görünmesin diye çuval çakarlardı. Sıkıntılı ve zor yıllar olsa da o eski Abohor’u çok özlüyorum.

İngiliz döneminde yaşayan nineler ve dedelerimiz okullarda ‘yaşasın kraliçe’ diye marş söylerlerdi. 1963 yıllarında tek eğlencemiz ise, Rum kanalının 10 günde bir Türk filmi koymasıydı.

 

‘Abohor’ deyince akla gelen ilk deyim

 

Dr. Bilgin Ergene, köyle özdeşlen hikayelere de kitabında yer verdi. Ergene, ‘Bok yedik da Abohor’a geldik’ deyiminin hikayesini şöyle anlattı:

“Her köyün veya kasabanın bilinen bir özelliği veya oraya yakıştırılan bir deyimi vardır. Bizim köy de ‘Bok yedik Abohor’a gittik’ deyimi ile bilinir. Bununla ilgili bir çok hikâye anlatılır. Bu hikayelerin bir kısmı seyyar satıcı ile ilgili olanlar, diğerleri kadı ile ilgili olanlar bir de köyün pintiliği – cimriliği ile ilgili olanlardır”.

En çok bilinen ve kitapta da yer alan seyyar satıcı ile ilgili hikaye ise şöyle;

“Yahudi seyyar satıcı at arabası ile köy köy dolaşır, onu bunu satarmış. Yolu Abohor’a düşmüş. Karısı kızı ile beraber bütün günü Abohor’da geçirmişler. Abohorlular o yokluk yıllarında pintilikleri (cimrilik) ile bilinirmiş. Gerçi o yıllarda her taraf aynı imiş ama Abohor’luların adı çıkmış. Böyle olmasına rağmen Yahudi satıcı o gün Abohor’da iyi satış yapmış ve yorulmuş. Yorulmuş ama işler iyi olunca da keyfi yerine gelmiş. Akşama doğru arabayı bir harman yerine çekmiş, atın koşumlarını çözmüş, atı araban ayırmış. Harman yerinin bir köşesine kazık çakıp atını bağlamış. Amaç geceyi köyde geçirmekmiş.  Karısını kızını arabada bırakıp köy kahvesine gitmiş. Yahudinin önce karnı doyurulmuş, sonra çay kahve derken ikramların arkası kesilmemiş. Yahudi bu manzara karşısında şaşırmış. Abohor hiç duyduğu gibi değilmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde muhtar ve köylüler Yahudi’yi oyalaerken köyün erkekleri de birer ikişer sıra ile satıcının karısını ve kızının kaldığı arabayı ziyaret ederek tekrar kahveye gelip oturuyorlarmış. Derken saatler küçük saatleri göstermeye başlamış, vakit iyice ilerlemiş. Yahudi zaten yorgun, muhtar ve köylülerden izin isteyerek kalmış, harman yerine varmış. Arabaya girince bir de ne görsün karısı kızı, ikisi de perişan… iki gözü iki çeşme ağlıyorlar: Yahudi “Bu ne hal böyle? diye bağırmış. Yahudinin karısı: “Sen kahvede iken başımıza neler geldi, bir bilsen!” diye cevap vermiş. Yahudinin iki dudağının arasından o meşhur cümle dökülüvermiş: ‘Bok yedik de Abohor’a geldik.”  

0
mutlu
Mutlu
0
alk_
Alkış
0
_zg_n
Üzgün
0
_a_rm_
Şaşırmış
‘Köyümüzü unutmayın’
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.