![](https://kibrisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/12/reklam-1-1.gif)
![](https://kibrisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/09/Kolektif-banner-1-e1735040335220.png)
Ürdün’deki Wadi Rum ve Petra Antik Şehri, sanki başka bir evrenin parçası…
Ürdün, gerek tarih gerek doğal yaşam gerekse sunduğu deneyimlerle olağanüstü bir ülke ama Ürdün’deki Wadi Rum ve Petra Antik Şehri, insana bambaşka duygular hissettiriyor. İnsana, buraları gidip gezince mekan değiştirme hissi yerine sanki gezegen değiştirdiği hissi veriyor.
Wadi Rum’da kendinizi başka bir gezegende gibi hissedersiniz. Muhteşem kayaların yer aldığı sessiz, huzurlu, uçsuz bucaksız bir çöl ve olağanüstü bir doğa harikası. Günün her saatinde ışığın yansımasına göre renklerin değiştiğini gördüğünüz vadide bir anda kumlar pembeleşebilirken kayalar bambaşka renklere bürünebiliyor.
Pınar SAVUN-Ürdün
Ürdün, gerek tarih gerek doğal yaşam gerekse sunduğu deneyimler ile olağanüstü bir ülke. Ama Ürdün’de beni en çok heyecanlandıran deneyimlerden biri Wadi Rum ve Petra antik şehri oldu. Wadi Rum ve Petra’yı filmlerde izlemiştim. Bu büyülü yerleri izlerken de “Böyle yerler olamaz, herhalde film tekniklerini kullanarak yapıyorlar.” demiştim. Dünyada UNESCO tarafından korunan tek çöl olan Wadi Rum’da çekilen Marslı filmini Ürdün’e uçmadan önce bir kez daha izledim. Çölde Mars deneyimi yaşama heyecanı ile de yola koyuldum. Wadi Rum Arapçada ‘Kum Vadisi’ anlamına geliyor.
Ürdün’ün başkenti Amman’a vardığımda Wadi Rum’a gidecek olmanın heyecanı içimi sarmıştı. Dünyanın en eski şehirlerinden olan Amman’dan uçsuz bucaksız çöl manzaralarının nasıl olabileceğini düşünerek Wadi Rum’a doğru yola çıktım. Orta Doğu’nun kalbi sayılabilecek bu coğrafyada Wadi Rum’da birkaç gün konakladıktan sonra dünyanın yedi harikasından biri olan Petra antik kentine gitmek üzere de planlarımı yapmıştım.
İndiana Jones filminin bazı sahnelerinin çekildiği Petra kenti ile ilgili birçok makale de okumuştum. Bu kenti de çok merak ediyordum. Yaklaşık dört saatlik bir araba yolculuğunun ardından Wadi Rum’a vardım. UNESCO tarafından koruma bölgesi olarak kabul edilen Wadi Rum’a girdiğim andan itibaren dünyam değişti. Uçsuz bucaksız çölün içerisinde ilerlerken kumtaşı dağları beni büyüledi, sanki mekan değiştirmiş değil de evren değiştirmişim hissine kapıldım.
Uzun ve dikey kumtaşı dağları muhteşemdi
Wadi Rum’daki çarpıcı kumtaşı dağlarının ve kaya oluşumlarının bazıları 1700 metreden fazla yüksekliğe sahip. Bu kadar yükseğe ulaşan bu monolitler rüzgâr ve suyun aşındırıcı kuvvetleri tarafından oluşmuş. Rüzgâr ve ara sıra meydana gelen ani seller araziyi şekillendirerek kanyonlar, kemerler, köprüler ve dar geçitlerden oluşan labirentler yarattı. Bu aşınmış özellikler sadece nefes kesen manzaralar sunmakla kalmıyor, aynı zamanda çölü şekillendiriyor. Dalgalı kum tepecikleri ise sonsuz bir alan ve huzur hissi yaratarak çölün gerçek üstü ve uhrevi atmosferine katkıda bulunuyor. Bu uzun ve dikey dağlar üzerinde yıllar içerisinde oluşmuş olan farklı şekillere bakarak yolculuğuma devam ederken buranın neden koruma altına alındığını da daha iyi anladım. Özel bir yerde olmanın verdiği mutluluk içimi sararken, uzun dikey kızıl dağlar ve uçsuz bucaksız çöl manzarası beni büyüledi.
Wadi Rum turistler için tam bir çekim merkezi
Ürdün’ün parası çok değerlidir. 1 Ürdün dinarının 1.41 Amerikan Doları’na karşılık geldiği, Ürdün’de bulunan Wadi Rum farklı deneyimler arayan turistler için tam bir çekim merkezi.
Wadi Rum içerisinde oluşturulan çadır kamp alanları yılın belli dönemlerinde çok talep görüyor. Farklı ve çeşitli konaklama seçenekleri bulabileceğiniz Wadi Rum’da keçe çadırlar, şişme balonlar ya da bildiğimiz kamp çadırlarından birinde konaklayabilirsiniz. Ben şişme balonları tercih ettim. Bunlar dışarıdan çok sade bir görünüme sahip oldukları izlenimini verseler de çadırların içerisindeki rahatlık ve ihtişam gerçekten inanılmaz. Şişme balonu andıran konaklama yerlerinde konaklarken gece yattığınız yerden yıldızları seyredebilirsiniz. Bedevilerin yaşam tarzını yansıtan lüks ve konforlu kamp alanları gündüz çok sıcakken, geceleri çok soğuk oluyor. Geceleri dışarıda gezerken soğuktan korunmak için odalara bırakılan bedevi kıyafetleri ile kısa bir süre de olsa bir bedevi gibi çölde dolaşabilirsiniz.
Bu arada çölde gezerken büyük bedevi çadırlarında çay, içerek hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Burayı görmek üzere gelenler dikey kızıl dağların tepesine tırmanarak gün batımını izlemenin ayrıcalıklı keyfini çıkarabilirler. ATV turları, devlerle çöl safari ve tırmanma etkinliğine katılabilir, çölün ve muhteşem manzaraların keyfini çıkarırken, kırmızı kum tepeleri üzerinde ayak izlerini bırakmanın mutluluğunu yaşayabilirler. Macera tutkunları için kaya tırmanışları, kum kayağı ve bol bol doğa yürüyüşü fırsatlarını sunan bu doğa harikası Wadi Rum’da, tarih ve kültür sevdalısıysanız yerel bedevilerin rehberliğinde unutamayacağınız bir tatil geçirebilirsiniz. Buraya gidecekseniz mutlaka asırlık petrogliflerden yıldızları seyretmeyi ihmal etmeyiniz. Koruma alanı içerisine özel araçların alınmadığı Wadi Rum’da sizi özel jeeplerle gideceğiniz yerlere götürüyorlar. Burada gezerken kendinizi başka bir gezegende gibi hissedersiniz. Burası muhteşem kayaların yer aldığı sessiz, huzurlu uçsuz bucaksız bir çöl ve olağanüstü bir doğa harikası. Günün her saatinde ışığın yansımasına göre renklerin değiştiğini gördüğünüz Wadi Rum’da bir anda kumlar pembeleşebilirken kayalar da bambaşka renklere bürünebiliyor.
Wadi Rum, arkeolojik açıdan çok zengin bir yer. Kayalıkların arasındaki mağaralarda Nebatiler tarafından çizilmiş bazı tasvirler ve yazılara rastlarsınız. Bu yazıtları görme imkânı buldum, fakat normalde turlar bu mağaralara uğramıyor. Ancak Alaaddin, Marcianin, Star Wars ve başka birçok filmin çekildiği bu çölü bedevi rehberler eşliğinde gezebilirsiniz. İnsan Wadi Rum’a ve Petra antik şehrine gittiği zaman mekan değiştirmiş gibi değil kendisini gezegen değiştirmiş gibi hissediyor.
Petra kanyonlar arasında bir antik şehir
Wadi Rum’dan sonra dünyanın yedi harikasından biri olan Petra kentine geçtim. Petra şehrinin anlamı taş anlamına gelen petros kelimesinden gelmektedir. Petra kızıla çalan kayaların rengi nedeni ile ‘Rose City’ adıyla da anılmaktadır.
Kum taşından kayalara oyularak inşa edilmiş kentin antik tiyatrosu, tapınakları, mezarları ve rölyefleri (kabartmaları) hayran bıraktıran insan emekleri ile oluşturuldu. Ürdün’ün güneyinde yer alan bu antik kent, Orta Doğu’nun en önemli ve etkileyici antik şehirlerinden biridir. 2007 yılında Dünya Yeni Yedi Harikaları’ndan biri olarak seçilen Petra’yı tamamen gezip keşfetmek için bir gün asla yeterli değildir. El Khazneh Tapınağı ve Mönch Deir Manastırı Petra’da mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır. Petra kentini yürüyerek gezebileceğiniz gibi, buggylerle de kenti bir baştan bir başa görebilirsiniz.
Göçebe bir kabile olan Nebatilerin Ürdün’de kumtaşı kayalıklarına kurduğu bu antik şehir ticaret yolu haline gelmiş, çok zengin ve kalabalık bir şehre dönüşmüş. Daha sonraları Roma’nın hakimiyetine geçen Petra bu dönemde de önemini sürdürmüştür. Bu şehir Lut gölü ile Akabe Körfezi arasında yüz kilometrelik bir alana yayılmış gizemli bir şehirdir. Petra 1812 yılında Johann Burckhardt tarafından keşfediliyor.
Dik ve yüksek kayalıklar arasındaki dar ve uzun kanyonlardan geçerek gezdiğiniz bu antik şehirde insan gördükleri karşısında büyüleniyor. Petra’yı ziyaret etmek için en uygun zaman olarak ilkbaharı ya da sonbaharı öneririm. Bu bölgede çöl iklimi hakim olduğundan gideceğiniz zamanı iyi ayarlamanız gerekiyor. Petra’nın sokaklarında yürümeye başlayınca bu kentin M.Ö. 1’inci yüzyılda yapılmaya başladığını öğrenince bu şehre olan hayranlığım bir o kadar daha arttı.
Petra pek çok şeye rağmen ayakta kalmayı başarmış antik bir şehir. İnsanlar Petra’daki hazine dairesi diye bilinen binanın önünde fotoğraf çekmek için sıraya girerken, antik şehrin her noktasında farklı bir kare almadan da yürüyemiyor. Bu arada Petra’nın mumlarla aydınlatılmış gecelerini görmenizi de mutlaka tavsiye ederim.
Mejit: Wadi Rum görenleri büyülüyor
Wadi Rum’da gezerken tanıştığım 13 yaşındaki küçük Mejit ile konuştum. Develerle Wadi Rum’da turistleri gezdiren Mejit hayatından memnun. Wadi Rum koruma bölgesinin girişindeki köyde ailesi ile yaşayan Mejit köydeki okula gittiğini, tatil dönemlerinde ise para kazanmak ve ekonomik olarak aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmayı tercih ettiğini söyledi.
İngilizcesini turistler ile yaptığı sohbetlerle geliştiren Mejit develere gözü gibi bakıyor. Mejit her gün iki ya da üç kez tura çıktığını, kısa turların 2 saat, uzun turların ise 4 saate kadar sürdüğünü söyledi. Deve turu alanların Wadi Rum’ın doğal güzellikleri karşısında büyülendiklerini anlatan Mejit, bölgeye gelenlerin deve safarilerinin yanı sıra off-road araçlar ve ATV’lerle safariye çıkıldığını söyledi.
Wadi Rum’a gelen turistlerin gün doğumlarını ve gün batımlarını uçsuz bucaksız çöl içerisindeki uzun sivri kumtaşları üzerinden izlemek için birbiri ile yarıştığını anlatan Mejit, özellikle gün batımlarına büyük ilgi olduğunu söyledi. Yaz aylarında Wadi Rum’ın çok sıcak olduğunu ve bu dönemde buranın ziyaret edilmesinin tavsiye etti. Geleneksel bedevi kıyafeti ile develer üzerinde gerçekleşen gezi programlarına rehberlik eden Mejit, köylülerim birçoğunun hayatlarını Wadi Rum’da kazandıklarını anlattı.
Hayalleri olduğunu ve bu hayallerini bir gün gerçekleştirmek istediğini söyleyen Mejit, çoğu çocuk gibi futbol maçlarına meraklı. Herkesin bir gün Wadi Rum’a gelmesi ve oraları görmesi gerektiğini söyleyen Mejit, Kıbrıs’tan geldiğimi duyunca daha önce hiçbir Kıbrıslı Türk ile karşılaşmadığını söyledi. Türkiye’den misafirler gezdirdiğini anlatan Mejit, “Kıbrıs’a selam söyleyin, onları da buralarda görmek istiyorum.” dedi.
Yorumlar kapalı.