İlknur Kanbur: Keşke dememek için cesur olunuz ve deneyiniz



featured



Girne’deki Chinese House işletmecisi, iş insanı İlknur Kanbur:

“Hayata iyi tarafından bakın, olumlu yaklaşın. Keşke yapsaydım dememek için denemekten korkmayın. Bir şeyleri denemek, keşke yapsaydım demekten çok daha iyi. Keşke dememek için her şeyi deneyeceksiniz. Hiç vazgeçmeyin ve hayallerinizin peşinden gidin.

Hayatta her şey para değildir. Mutluluk, ailenin bir arada olması ve huzur paradan çok daha önemli olduğu için burada Chinese House’da büyümeye, buraya yatırım yapmaya devam ettik. Farklı yerlerde şube açmamız için gelen cazip teklifleri geri çevirdik.

Biz buraya gelenleri müşteri olarak değil; misafirimiz, ailemiz olarak görüyoruz. Biz çok çalıştık ve hep buraya yatırım yaptık. Başarımızın sırrı insanları ve işimizi çok sevmemizin, hayata olumlu bakmamızın, değer odaklı yaklaşımlarımızın ve çok çalışmamızın altında yatıyor.”

Pınar SAVUN

İlknur Kanbur ile gün batımında kendilerine ait Chinese House Restorant’ta buluştuk. İnsan ilişkileri çok güzel, esprili yapısı ile çevresinde çok sevilen İlknur Hanım ile sıfırdan başladıkları iş hayatlarındaki yolcuklarını konuştuk. 35 yıl önce çok büyük bir cesaretle eşi ile birlikte çıktıkları Chinese House yolculuğundan çok mutlu olduğunu anlatan Kanbur, restoranlarında birçok ünlüyü misafir etmenin gururunu taşıyor.

Eğlenmeyi, dans etmeyi kısacası hayatı çok seven, yapı olarak hayata hep olumlu bakan Kanbur’un iki oğlu var. Büyük oğlu Utku ile bugün restoranda birlikte çalışmak İlknur Hanım için eşi ile birlikte yarattıkları markanın kendilerinden sonra devam edeceğine dair en büyük güvence. İlknur Hanım bu durumu, “Utku’nun bu işi devam ettirmesi, beni çok mutlu ve motive ediyor.” diye anlatıyor. Çin mutfağı denilince adada ilk akla gelen restoranlardan biri olan Chinese House, misafirlerine sunduğu menüsünde kendi imza yemekleri ile öne çıkan bir restoran. Aile olarak işlerini tutku ile çok severek yapıyor olmalarını ve işlerinin başında durmalarını başarılarının sırrı olarak tanımlayan Kanbur, neden başka bir şube açmadıklarını sorduğumda; “Başka şube açmak için çok güzel teklifler geldi ama mutluluk, ailenin bir arada olması ve huzur paradan çok daha önemli olduğu için burada büyümeye, buraya yatırım yapmaya devam ettik.” diye gülerek yanıt verdi.

Rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile ilgili birçok anısı olan İlknur Hanım, restoranlarına giden misafirleri ile kurduğu güzel iletişim ile onlarla bir aile olduklarını söyledi. 28 yıl önce taşındıkları ve sürekli yeniledikleri dekorasyonu ile Chinese House ortamı ve dekoru ile insanı etkiliyor. Her detayın çok ince düşünülerek yapılandırıldığı Chinese House’a İlknur Hanım ve ailesi ayrı güzel bir ruh katmış. Bana göre herşeyiyle mükemmel bu mekana daha kapıdan girerken farkı hissedebiliyorsunuz.

Gelin İlknur Hanım ile yaptığımız bu güzel ve keyifli sohbeti birlikte okuyalım.

“Gel sana bu restoranı satalım”

Pınar Savun: İlknur Kanbur kimdir, bize kendinizden söz eder misiniz?

İlknur Kanbur: 1966 yılında Konya’da doğdum ama aslen Antalyalıyım. İlk, orta ve lise eğitimimi, babamın işi dolayısıyla Konya’da tamamladım. Üniversite eğitimimi de Ankara Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde gördüm. Üniversite hayatımın son yılında eşim Hüseyin’le tanıştım. Hüseyin’i tanımadan önce Kıbrıs’la hiçbir bağım yoktu. Biz okulun son yılında Hüseyin ile birbirimize kısa sürede aşık olduk ve iki sene sonra 1989 yılında Kıbrıs’a gelin geldim. Hiçbir şeyimiz yoktu. Hüseyin’in ailesine ait Zeytinlik’te eski bir Türk evine evlendik. Tuvaleti, mutfağı dışarıda olan eski bir evdi. Ama biz çok mutluyduk. Kıbrıs’ta iki üniversite mezunu aşık olarak, iş hayatına atıldık. Önce Türk Bankası’nda Lefkoşa şubesinde işe girdim. Daha önceden Türkiye’de de bankacılık yapmıştım. Hüseyin de Türk Bankası Girne şubesinde çalışıyordu, geceleri ise bir Çin restoranında ek iş yapıyordu.

Pınar Savun: Kıbrıs’a gelin gelirken hiç mi endişe duymadınız?

İlknur Kanbur: Hayır, duymadım ama annem çok endişelenmişti. Hele içerisine evleneceğimiz eski evi görünce annem bütün gece uyuyamamıştı. Annem sabah “İlknur, sen bu evde yaşayamazsın anneciğim, bir daha düşün!”  demişti. Ben de ona, “Ev önemli değil anneciğim, zamanla yeni ev de alırız, önemli olan mutlu olmaktır.” diyerek annemi sakinleştirmeye çalışmıştım. Mutlu da olduk, evimiz de oldu kendimize ait iş yerimiz de oldu. Hüseyin ile her şeyimizi birlikte birbirimize destek olarak yaptık.

Pınar Savun: Çin restoranı açma fikri nasıl doğdu?

İlknur Kanbur: Hüseyin 4 ortaklı bir Çin restoranında ek iş olarak müdürlük yapardı. Ortaklar Hüseyin’e bir gün “Gel sana bu restoranı satalım.” dediler. Bizde o zaman para yok. Düğündeki takılan para ve takıları sermaye yaptık ve onlara verdik, eksileni de borçlandık. Hüseyin bana bankadaki işi bırakmamı ve restoranı birlikte işletmemizi önerdi. Burası daha çok Girne’de yaşayan yabancıların ve turistlerin bildiği bir mekandı. İşletmeyi devraldıktan sonra eşimle birlikte bankadaki işlerimizden ayrıldık ve restoranı birlikte işletmeye başladık. Ben daha çok halkla ilişkilere ve muhasebeye bakıyorum, eşim de mutfağa.  Bu iş bana yabancı bir işti. Kısa zamanda adapte oldum. Eşimle birbirimizi tamamladık. Çok güzel, çok zevkli bir iş yapmaya başladık. Müşterilerimizle aile olmayı başardık. Servis elemanı yoktu. Başlangıçta ikimiz vardık.

Pınar Savun: Bu zor olmadı mı?

İlknur Kanbur: Ailemiz bankadaki işlerimizi ikimizin de birlikte bırakmasına karşı çıkmıştı. Bize en azından birimizin sabit bir maaşla aileye destek olması gerektiğini söylediler. Ama biz kendimize güvendik ve deneme kararı verdik. Servis elemanı yoktu. Ben o işi de yapmaya başladım. O günlerde bir kadının servis elemanı olarak çalışması hiç de hoş karşılanmıyordu. Hüseyin’in ailesi buna şiddetle karşı çıkmıştı. Ama Hüseyin ile birlikte tüm olumsuz söylemlere kulak tıkadık ve işimize odaklandık. Zamanla Çin mutfağını tanıtmayı, daha geniş bir kesime hitap etmeyi başardık. İşe başladığımızda Müslüman mahallesinde salyangoz satmak ne kadar zor ise Çin yemekleri de satmak öyle idi. Ama biz kendimize çok güvendik ve çok çalışıp başardık. O günlerde en iyi müşterilerimiz burada yaşayan İngilizlerdi.

Pınar Savun: O zamanlar, 35 yıl öncesinde Çin mutfağında kullanılan ürünleri tedarik etmek zor değil miydi?

İlknur Kanbur:  Evet, bu iş çok zor bir işti. Şimdi bir tık daha iyi. Biz senede bir son kullanma tarihi bir yıl ve üstü ürünler seçerek İngiltere’de çalıştığımız bir  ‘Chinese cash and carry”den getirirdik. Tavuk, et ve sebzeyi buradan alırız. Sosları ve diğer Çin ürünlerini İngiltere’den getiriyorduk. Şimdi de yurt dışından getiriyoruz. Siparişleri bizzat yerine giderek biz veriyoruz.

“Tam bana göre bir iş”

Pınar Savun: Sushiyi ne zaman menülerinize eklediniz?

İlknur Kanbur: Dünyada sushi trend olmaya başlayınca bundan yaklaşık 12 yıl önce eşim Hüseyin bizim de sushiye başlamamız gerektiğini söyledi. Bunun için önce bizim bu işi en iyi şekilde öğrenmemiz gerekiyordu. Sushiye başlamadan birkaç kez uzak doğuya giderek orada en iyi sushi yapan yerlerde bunu nasıl yaptıklarını öğrendik. Aslında biz her yıl 2-3 kez uzak doğuya giderek işimizle ilgili gelişmeleri yerinde öğreniyor ve gelip burada uyguluyoruz.

Pınar Savun: Çocuklarınız da sizin gibi bu işe gönül verdi mi?

İlknur Kanbur: Büyük oğlum Utku küçük yaşlardan itibaren bizimle çalışıyordu ve her ay sonu emeğinin karşılığı olan maaşını da kendisine veriyorduk. Utku, sekiz yıl önce üniversiteyi tamamladıktan sonra işin içine tam anlamıyla girdi. Küçük oğlum Toyan da tatillerde bizimle birlikte çalışıyordu. O üniversiteyi bitirdikten sonra kendi alanında ilerlemeye karar verdi.  Toyan finans okudu, Londra’da çalışıyor. Allah’a hep dua eder ve iki oğlumdan biri olsun bu işe girsin isterdim. Allah dualarımı kabul etti ve büyük oğlum Utku severek işin içine girdi. Bu iş bizim çocuğumuz. Biz bu işin başarılı bir şekilde devam etmesini istiyoruz. Utku bu işi çok severek yapıyor. İşletme okudu ve yüksek lisans olarak da catering yaptı. Şimdi artık işin başında, tam zamanlı bizimle.

Pınar Savun: Çin restoranını aldığınızda bugün buralara geleceğini, böylesine bir başarı elde edeceğinizi hayal etmiş miydiniz?

İlknur Kanbur: Bu işe hiç bilmeden girdim ama bu işi çok sevdim. Bu tam benim işimdi. İnsanlarla iç içe olmak, müşterilerimiz ile aile gibi olmak, yeni insanlar tanımak tam bana göreydi. İlk işe başladığımızda bize gelen müşterilerimizin çocuklarını ve daha sonra da çocuklarının çocuklarını ağırlamak, onların hayatlarında bir parça olmak benim için paha biçilemez. 35 yılı geride bıraktık. Ben buraya gelenleri müşterim olarak değil, misafirim, ailem olarak görüyorum. Biz çok çalıştık ve hep buraya yatırım yaptık. Başarımızın sırrı insanları ve işimizi çok sevmemizin, hayata olumlu bakmamızın, değer odaklı yaklaşımlarımızın ve çok çalışmamızın altında yatıyor. Oğlum Utku’nun bu işi devam ettirecek olması, beni çok mutlu ve motive ediyor. Benim 25’inci yılımızda gerçekleştirmek üzere bir hayalim vardı, onu da gerçekleştirdik. 25’inci yılımızda mekanımızı yıkıp yeniden yaptık, bahçemizi düzenledik, iç mekanımızı yeniledik. Çalışkan bir ailemiz var, ilk günün heyecanı ile çalışıyoruz. Gelinim Irmak dahi işinden sonra buraya gelip bize yardımcı oluyor.

Pınar Savun: Bu işi yapmasaydınız hangi işi yapıyor olurdunuz?

İlknur Kanbur: Avukat olabilirdim ve o işi de çok iyi yapabilirdim. Ben sabit değil hareketli işleri seviyorum.

“Misafirlerle gülmeyi seviyorum”

Pınar Savun: Sizin çok canlı, esprili ve hareketli bir yapınız var. Çok iyi fıkralar anlattığınızı da biliyorum.

İlknur Kanbur: Doğrudur fıkra anlatmayı seviyorum. Çok yorucu bir iş yapıyor olsam da işimi eğlenerek yapmayı seviyorum. Doğrudur, komik fıkralar anlatmayı ve bunlara misafirlerle birlikte gülmeyi çok seviyorum. Misafirlerim de bunu çok seviyor. Tabii ki şaka sevmeyen ya da fıkra sevmeyen insanlara fıkra anlatmam. Mesela rahmetli Denktaş Bey bir numaralı fıkracıydı ve onunla fıkra atışmaları yapardık. Bir ben anlatırdım, bir o anlatırdı. Ben fıkraları hiç unutmam ve karşı taraftan da alırım.

Pınar Savun: Çin’e gidenler oradaki yemeklerle Avrupa’da yedikleri Çin yemeklerinin benzeşmediğini söylüyor. Bunun nedeni nedir?

İlknur Kanbur: Avrupa’daki Çin yemekleri Avrupalıların damak tadına uyduruldu. Nedeni budur.

Pınar Savun: Sizce mutluluk ne demektir?

İlknur Kanbur: Mutluluk insanın kendi kendine yarattığı çok güzel bir duygudur.

Pınar Savun: Sizi en çok ne mutlu eder?

İlknur Kanbur: Ben her şeyden mutlu olurum.

Pınar Savun: Sizi en çok ne kızdırır?

İlknur Kanbur: Ben şımarıklığa hiç gelemem. Sözünde durmayan insanları sevmem. Çok planlı bir insanım. Plansız, programsız insanlar beni kızdırır. Bir de memleketin durumu beni kızdırır.

Pınar Savun: İnsanlar sizce en çok neye vakit harcamalıdırlar?

İlknur Kanbur: En çok ailelerine, daha sonra arkadaşlarına ve işlerine vakit harcamalıdırlar. Ama tabiî ki en önce kendilerine. İnsan kendi mutlu olursa çevresi de mutlu olur. Ben kendimi mutlu eden şeyler yaparım. Biliyorum ki, ben mutlu olursam ailem de müşterilerim de çevrem de mutlu olacaktır.

Pınar Savun: Bir arkadaşlıkta aradığınız özellikler nelerdir?

İlknur Kanbur: Dürüstlük, samimiyet ve fedakarlık.

Pınar Savun: En çok neye para harcarsınız?

İlknur Kanbur: En çok tatile para harcarım. Gezip görmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok severim. Bir de biz ailece yeme içmeye çok para harcarız. Gittiğimiz yerlerdeki en iyi restoranlara gidip en iyi yemekleri yemeyi severiz. Bunu oradaki dekor, sunum ve menülerini görmek ve onlardan bir şeyler öğrenmek ve bunları kendi işimizi geliştirmek için kullanmak da bizim için önemlidir.

“En çok Kıbrıs’ta huzur buluyorum”

Pınar Savun: Dünyada en fazla huzur bulduğunuz yer neresidir?

İlknur Kanbur: Kıbrıs. Burada çok mutlu ve huzurluyum. Nereye gidersem gideyim burayı hemen özlüyorum. Uzak doğu, Tayland,  benim huzur bulduğum yerlerden biridir. İnsanlar orada çok mutlu ve huzurludur.

Pınar Savun: Günlük tutuyor musunuz?

İlknur Kanbur: Tutmuyorum ve tutmadığım için çok pişmanım. Rahmetli Denktaş Bey bana “İlknur, burada senin başından çok ilginç şeyler geçiyor, sana tavsiyem kısa kısa notlar al ve bunları bir gün kitaba dönüştür.” demişti. Nurlarda yatsın, keşke Denktaş Bey’i dinleseydim.

Pınar Savun: En favori yemeğiniz nedir?

İlknur Kanbur: Sushilerimiz çok güzeldir.  Çin yemeğinde de Şangay tavuğu, patlıcanlı et ve bunlar gibi çok sevilen imza yemeklerimiz var.

Pınar Savun: Menülerinizi ne kadar zamanda bir yeniliyorsunuz?

İlknur Kanbur: Ara ara yeni ilaveler yapıyoruz. Mesela şu anda oğlum Utku yeni sushi menüsü hazırlıyor. Eşim ve oğlum menülerle ilgili birlikte çalışıyorlar. Utku da eşim de mutfakta bir aşçı gibi her yemeği yapabilecek durumdadır. İkisi de mutfakta çok iyidir. Ben mutfağa hiç karışmam.

Pınar Savun: Ailenizden aldığınız en değerli özellik nedir?

İlknur Kanbur: Özgüven, girişimcilik ve cesaretli olmak.

Pınar Savun: Unutamadığınız bir anınız var mı?

İlknur Kanbur: Gölcük depremi olduğunda akşamüzeri rahmetli Denktaş Bey ve Aydın Hanım restorana geldiler. Rezervasyonları yoktu. Denktaş Bey rezervasyon yapmadan gelmezdi. Biz şaşırdık. Meğer Gölcük depreminde bir yakınımı kaybedip etmediğimi sormak üzere gelmişler. Bu beni çok duygulandırdı, bu anımı hiç unutamam. Bir de bir gece Denktaş Bey yabancı gazetecilerle birlikte geldi. O gece bana fıkra anlattırmasını da hiç unutamam.

Pınar Savun: Girişimci bir ruha sahip olan ama bir türlü adım atmaya cesaret edemeyen kadınlara ne önerirsiniz?

İlknur Kanbur: Hiç korkmadan denesinler, vazgeçmesinler. Bir şeyleri denemek, keşke yapsaydım demekten çok daha iyi. Keşke dememek için her şeyi deneyeceksiniz.

Pınar Savun: Bir hayat mottonuz var mı?

İlknur Kanbur: İyi düşünürseniz başınıza her zaman iyi şeyler gelir. Bir de şükrü hayatımda hiç eksik etmiyorum.

0
mutlu
Mutlu
3
alk_
Alkış
0
_zg_n
Üzgün
0
_a_rm_
Şaşırmış
İlknur Kanbur: Keşke dememek için cesur olunuz ve deneyiniz
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.