“Başkalarının bende engel olarak gördüğünü ben bir meydan okuma olarak görüyorum” diyen İlgen Bağcıer:
“Ameliyat sonrası hemşireye ‘Ayağım var mı yok mu?’ dedim. “Yok” dedi. O anda ne düşüneceğimi bilemedim. Bir hafta kadar ayağıma hiç bakmadım, hep tavana baktım. Ama yılmadım ve hayata bağlandım.”
Engelimi, beni hayata bağladığı ve daha güçlü bir insana dönüştürdüğü için, bana bahşedilen bir hediye olarak görüyorum. Başkalarının bende engel olarak gördüğünü ben bir meydan okuma olarak görüyorum. Bunun bir sonucu olarak da daha güçlü bir kişiliğe ve her şeyin üstesinden gelebilmek için daha kıvrak bir zekaya sahip oldum. O yüzden ENGEL kelimesinin sonuna Lİ eki yerine SİZ ekini koyan bir anlayışla hayatımı sürdürüyorum.
İşin özü şudur ki; kendinize aklınızla, ruhunuzla, mental açıdan engelsiz bir dünya yaratırsanız, hiçbir fiziki gerekçe sizin mutlu, özgür ve sınırsız bir hayat yaşamanıza engel olamaz.”
Pınar SAVUN
İlgen Bağcıer; çok başarılı, savaşçı, zeki ve özel bir kadın. 13 yaşında bir kanser türü olan osteosarkom kanserine yakalandı ve büyük bir yaşam mücadelesi verdi. Bu mücadelesinde bir ayağını kaybetti, beş kez akciğer ameliyatı geçirdi ama yılmadı, sevdiklerinden aldığı güçle hayata daha da sıkı sarılarak yaşamda dimdik ayakta durdu ve birçok insana da ilham oldu.
Kendisini yenmeye çalışan hastalığı defa defa yenen İlgen Bağcıer, uzun yıllar süren ağır tedaviler ve ameliyatlar sonrasında hastalığının hayatının, hayallerinin ve hedeflerinin önüne geçmesine izin vermedi.
Kendisi ile yaşadıklarını konuşurken “O gün gidebilirdim ama beni sevenlerin arkamdan yaşayacakları üzüntüyü yaşamamaları için direndim ve hayata tutundum.” diyen İlgen Bağcıer, bugün Başbakanlık Özel Kalem Müdürü olarak görev yapıyor.
Çok yoğun bir çalışma temposu içinde olan İlgen Bağcıer’le yaşam hikayesini konuştuk. “Beni hayata ve onun getirdiklerine karşı çok daha güçlü bir insana dönüştürdüğü için, engelimi bana bahşedilen bir hediye olarak görüyorum.” diyen İlgen Bağcıer ile yaptığımız sohbete geçmeden onun 3 Aralık Engelliler Günü nedeniyle paylaştığı mesajla başlayalım istedim. Gelin birlikte okuyalım.
Pınar Savun: 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, bugün ile ilgili mesajınız nedir?
İlgen Bağcıer: Beni hayata ve onun getirdiklerine karşı çok daha güçlü bir insana dönüştürdüğü için, yaşadıklarımı bana bahşedilen bir hediye olarak görüyorum. Başkalarının bende engel olarak gördüğünü ben bir meydan okuma olarak görüyorum. Bunun bir sonucu olarak da daha güçlü bir kişiliğe ve her şeyin üstesinden gelebilmek için daha kıvrak bir zekaya sahip oldum. O yüzden ENGEL kelimesinin sonuna Lİ eki yerine SİZ ekini koyan bir anlayışla hayatımı sürdürüyorum. İşin özü şudur ki; kendinize aklınızla, ruhunuzla, mental açıdan engelsiz bir dünya yaratırsanız, hiçbir fiziki gerekçe sizin mutlu, özgür ve sınırsız bir hayat yaşamanıza engel olamaz.
Pınar Savun: Bize kendinizden ve yaşadıklarınıza rağmen ilham veren güçlü duruşunuzdan ve hayata bağlılığınızdan söz eder misiniz?
İlgen Bağcıer: Benim en büyük ilham kaynağım yaşama sevincimdir. 13 yaşında osteosarkom teşhisi ile kanser ile alakalı olarak tedavi görmeye başladım. O dönemlerde çok geç kalınmış bir teşhisti bu. Kimse önceleri anlamamıştı. 35-36 yıl önce çocuk yaşta kanseri teşhis edebilmek bugünkü kadar kolay değildi. Bu nedenle geç kalınmış bir teşhis sonrasında İngiltere’ye giderek tedavi gördüm. Bu tedavi dönemi uzun ve çok yorucu bir süreçti. Şu andaki aklımla olsam yapabilir miydim ya da aynı azimde olur muydum bilemiyorum. Bunu bazen ciddi ciddi düşünüyorum. O çocuk yaşımdaki hayata bakış açım ile şimdiki bakışım arasında bayağı bir fark var. O kadar pozitif olur muydum, o kadar savaşır mıydım emin değilim. Ama o günlerde İngiltere’ye gittim, tedaviler başladı, sonra büyük bir operasyon geçirip sağ diz üstü amputasyon için ayağım kesildi.
Pınar Savun: Ayağınızın kesileceğinin bilincinde miydiniz?
İlgen Bağcıer: İngiltere’de doktora gittiğimiz zaman doktor bize “We will keep our fingers cross ve elimizden geleni yapacağız ama hiçbir şey için söz veremem.” dedi. Doktor bize benim de olduğum ortamda doğrudan bunları söyledi. Ayağımı kaybetmek bir olasılıktı ama ben hiçbir zaman bu kötü senaryoyu düşünmemiştim. Ameliyattan çıktım. En kötü senaryolardan biri gerçekleşti. Artık alışmam gereken yeni bir hayat ve beden vardı. Elbette böyle bir şeyi insanın kabul etmesi zaman alır. Benim de zamanımı aldı.
Pınar Savun: Bu süreçte ailenizin tutumu ve size karşı verdiği destek nasıldı?
İlgen Bağcıer: Tedavi sürecinin bir parçası da ailenin eğitilmesi ve yeni duruma hazırlanmasıydı. Psikologlar hem benle hem de ailemle sürekli görüşüyordu. Bana nasıl davranacakları, tedavi süreci boyunca nelere dikkat edecekleri aileme anlatılıyordu. Tüm bu yaşananlar yetmezmiş gibi, ben o dönemde bir de ergenlik döneminden geçiyordum. Bu zaten zor olan durumu daha da zorlaştırıyordu. Ancak ailem bana inanılmaz bir destek verdi.
Ailemin verdiği bu destek, süreçlerin atlatılması adına son derce iyi bir motivasyon olmuştu. Tüm desteğe rağmen süreç yine de zordu. İnsanın tüm hayatını değiştiren böylesi zor süreçlerin herkesin içinde yarattığı fırtınalar da büyük oluyor. Hepimiz üzüldük. Birbirimizi üzmemek adına kimi zaman üzüntümüzü içimizde yaşadık ama bir şekilde atlatmayı başardık.
Pınar Savun: Sonra nasıl yüzleştiniz?
İlgen Bağcıer: Ameliyat sonrası ilk başlarda henüz bedenimle barışamamıştım. Bedenime bakmak yerine tavana bakmayı tercih ediyordum. Bir hafta sonra kendime dedim ki, “Artık bir karar vermek zorundasın. Tavana bakmaya devam ederek bu işi çözemezsin. Ya tavana bakıp yenilgiyi kabul edeceksin ya da bununla yüzleşip hayatına devam edeceksin.”
İkinci yolu seçtim. Hemşireden izin aldım, tekerlekli sandalyeye oturdum, peruğumu taktım ve anneme, hadi yeni hayatımıza başlayalım dedim. Ve yeni bir hayata böyle adım attım.
Pınar Savun: Hastaneden çıkışınız nasıl oldu?
İlgen Bağcıer: Hem zor hem komikti. Hayal edin, artık tek ayaklayım ve değnek kullanmayı bilmiyorum. Tedavi sürecinde bana her tür eğitim verilmişti ama yanımda birileri olmadan çok zorlanıyordum. Kolay değildi. Hâlâ kendime “neden ben” diye sorular soruyordum.
Hiç unutmuyorum, o dönemde Rebook Pump ayakkabılar yeni çıkmıştı, eve dönmeden önce bu ayakkabılardan almaya gittim. Satıcıya “Şimdi bir tane var ama daha sonra protezim gelince ötekini de giyeceğim.” dedim. Böylesi durumlarda kabullenme süreci de uzun oluyor.
Pınar Savun: ‘Neden ben?’ sorusunu ne zaman kırdınız?
İlgen Bağcıer: Bu sorudan yaşam boyu tam manası ile kurtulmak kolay değil. Tam manası ile yok olmuyor ama azalıyor. Süreç içerisinde sizle ortak kaderi paylaşan çok sayıda insanın durumunu gördüğünüzde, yaşama tutunduğunuzda giderek azalıyor.
Çocuk hastanesinde benim gibi bir sürü çocuk görüyordum, buna ek olarak ayağımı kaybettiğim için gittiğim rehabilitasyon merkezi Körfez Savaşı dönemine denk düştüğü için yüzlerce insanla doluydu.
Benim durumum onlara göre çok iyiydi çünkü ben operasyonla ve bilinçli bir şekilde ampute olmuştum. Onlar patlayan bombalar yüzünden ya da başka sebeplerden dolayı bir anda ve çok elverişsiz koşullarda bununla yüzleşmek zorunda kalmışlardı.
Onları da gördükten sonra elbette insan kendi durumuna daha az üzülüyor.
Bu arada tedavi çok uzun bir süreçti. Ameliyattan sonra da kemoterapi almaya devam ettim. Ayağımı zaten kaybetmiştim ama kanserle olan mücadelem devam ediyordu.
Pınar Savun: Kaç ameliyat geçirdiniz?
İlgen Bağcıer: Çok sayıda ameliyat geçirdim. Hatta sonuncusunda, ‘Ben artık ameliyata girmeyeceğim. Bitti, yeter’ demiştim. Pes etmek üzereydim. Ama arkadaşlarım, ailem beni yeniden motive etmek için çok çaba harcadılar. Hiç unutmuyorum, kuzenimle parkta oturuyorduk. O bana ‘Sen çok güçlü ve kuvvetlisin.’ dedi. Ben de ona güçlü kuvvetli olabilirim, ama çizgi film karakteri olan Şila da değilim demiştim.
Yaşadıklarım gerçek anlamda film gibiydi. Oysa benden beklenen cesaret ve kahramanlıklar sadece filmlerde olan cinstendi.
Netice itibarıyla zor oldu ama bugünlere kadar gelebildik.
Pınar Savun: Sizi hayata en çok ne bağladı?
İlgen Bağcıer: Sanırım ben, kendimden çok arkada kalacaklar için hayatta kaldım. Çünkü o kadar pozitif ve senin için çırpınan insanlar vardı ki çevremde, onlara bu acıyı yaşatamam dedim.
Pınar Savun: Sizin onlara, onların size duyduğu sevgi sizi iyileştirdi diyebilir miyiz?
İlgen Bağcıer: Aynen, beni sevgi iyileştirdi. Çok çok önemliydi. Tüm aileme, o dönemde benimle birlikte olan herkese inanılmaz müteşekkirim.
Pınar Savun: Bu süreç eğitim hayatınızı nasıl etkiledi?
İlgen Bağcıer: O dönem Girne’de Türk Maarif Koleji’nde eğitim görmekteydim. Bir yıl boyunca okula gidemedim. Lise dönemini sadece sınavlara girerek tamamladım. Orada GCE sınıfı kapandığı için geri döndüğümde Lefkoşa TMK’da başladım. Hayatımda köklü değişiklikler oluyordu. Sadece bedenim değil okulum da değişmişti. Böylelikle sosyal ortamım da bir anda değişti. Buna rağmen yeni arkadaşlarımla hiçbir sorun yaşamadım. Hem okul yönetimi hem de arkadaşlarım inanılmaz anlayışlı ve sevgi doluydular. Beni ötekileştirerek değil sevgi ile kucaklayarak, bana kendimi iyi hissettirdiler. Zorbalık hiç görmedim. Bu konuda şanslıydım.
Pınar Savun: Protezlerin hangi aralıklarla yenilenmesi gerekiyor?
İlgen Bağcıer: Protezlerin vücuda uyarlanan soket kısmı var. O kilo alıp verme durumunuza göre zamanla değişebiliyor. Limp denen bacağın kesilmiş kısmı da şekil değiştirebiliyor. Onun sürekli değişmesi gerekebiliyor. Benim protezim beş yıllık. Teknoloji gelişiyor. Protezim bir yazılım kullanıyor. Bunun da zaman içerisinde güncellenmesi gerekiyor. Protezi araba aksamları gibi düşünün. Bu aksamların zaman zaman değişmesi veya servise gitmesi gerekebiliyor.
Pınar Savun: Sosyal sorumluluk projelerinde de yer alıyorsunuz. Buralarda neler yapıyorsunuz?
İlgen Bağcıer: Son birkaç yıldır çok yoğun olan iş temposundan dolayı istediğim kadar sosyal sorumluluk projesi yapamadım. Son yaptığımız proje son derece gurur vericiydi. Tiyatroda engellilerin anlatıldığı bir oyun sahneleniyordu. 41’inci yaş günü partimde tüm tiyatronun koltuklarını kapatıp bunu sosyal sorumluluk projesine çevirdik.
Biletlerimizi sattık ve inanılmaz bir para topladık. Elde edilen gelirle benim o yaşlarda hissettiğimi hisseden ve protezinin ayağı ile bire bir aynı görünmesini isteyen bir kızın protezini yaptırdık. Birinin hayatına dokunduk. Bu son derece önemli bir şey.
Ayrıca hem fiziksel hem de mental olarak özel gereksinimli çok uzun boylu bir çocuğumuza Almanya’dan kendi ihtiyacını karşılayacak özel bir sandalye yaptırmıştık. Geri kalan geliri de kadın sığınma evine vermiştik. Bu proje beni manevi olarak tatmin eden bir sorumluluk projesi olmuştu.
Ortopedik Özürlüler Derneği yönetim kurulunda da görev yaptım. Orada da birçok proje gerçekleştirdik. Ama maalesef şimdi iş yoğunluğumdan dolayı yapamıyorum. Ben hiç kimsenin yapmadığı işleri yapmayı seviyorum. Tiyatroyu kapattığımız gece ben şunu söyledim. “Yaptığımız işi ve katkının küçük olduğunu sakın düşünmeyin. Çünkü bazen çok küçük dokunuşlar insanların hayatında çok büyük değişimler sağlayabilir.”
Ben sivil topluma böyle bakıyorum. İşin büyüğü küçüğü dememek lazım. Küçük büyük demeden sürece katkı koymak lazım.
Pınar Savun: Kıbrıs’ta engellilerin yaşadığı zorluklar nelerdir?
İlgen Bağcıer: Ulaşım. Kendi özel arabası olmadığı sürece engellilerin bir yere gidebilmesi mümkün değil. Bir de iş sorunu var.
Pınar Savun: Hayatınız bir film olsaydı bu filmin ismi ne olurdu?
İlgen Bağcıer: LG, ‘Life is Good’ olurdu. Hayat her şeye rağmen yaşamaya değer.
Pınar Savun: İyi olma halinizi nasıl korursunuz?
İlgen Bağcıer: Tek başıma meditasyon yapıyorum. Meditasyon bana yardımcı oluyor. Ruh halime iyi geliyor. Ayrıca spiritüalizme inandığım ve birçok enerji eğitimi aldığım için kendi kendime de uyguluyorum.
Pınar Savun: Günlük rutininizde neler var?
İlgen Bağcıer: Şimdi hep iş var. Normal zamanlarda mutlaka pilates yapardım, arkadaşlarımla görüşürdüm. Şu anda iş dışında bir rutinim kalmadı.
Pınar Savun: Başarı sizce ne demek?
İlgen Bağcıer: Başarı insanın kendi ile olan rekabetinde istediği yerde olmasıdır.
Pınar Savun: Mutluluk nedir?
İlgen Bağcıer: İnsanın kendisini huzurlu hissetmesidir. Huzur olduğu zaman mutluluk da olur.
Pınar Savun: Bir arkadaşta aradığınız üç özellik nedir?
İlgen Bağcıer: Dürüstlük, merhamet ve samimiyet. Bir insanda merhamet yoksa o insan iyi bir insan olamaz.
Pınar Savun: Ailenizden aldığınız en değerli özellik nedir?
İlgen Bağcıer: Adabı muaşeret ve haddimi bilmek.
Pınar Savun: Sizi en çok ne öfkelendirir?
İlgen Bağcıer: Yalan ve hadsizlik.
Pınar Savun: Bugüne kadar aldığınız en değerli hediye neydi?
İlgen Bağcıer: İlk arabamdı. Yürüme zorluğu çektiğim bir dönemde arabamın gelmesi benim için çok önemliydi.
Pınar Savun: Bugünkü İlgen 18 yaşındaki İlgen’e bir nasihat verecek olsa ne söylerdi?
İlgen Bağcıer: 40 yaşında bir eğitim aldım ve kendimle yüzleştim. Kendimle ilgili bildiğimi sandığım şeyleri aslında bilmediğimi fark ettim. Kendimle barışık olduğumu sanıyordum ama bu eğitimden sonra öyle olmadığını, aslında miş gibi davrandığımı fark ettim. Protezim diğer ayağımla aynı görünsün, kimse benim engelimi konuşmasın diye çok çabalamışım. Engelimin değil çalışkanlığımın konuşulması için çok uğraş verdim. 18 yaşında kendimle gerçekten barışık olmayı isterdim. Bunun için ona ‘Kendinle barışık ol.’ derdim.
Pınar Savun: 90 yaşındaki İlgen bugünkü İlgen’e ne nasihat verir?
İlgen Bağcıer: Değmez hiçbir şeye, yeme canını. (Gülüşmeler) Ama insan içine girdiği çarka kendisini kaptırıyor.
Yorumlar kapalı.