
İç Hastalıkları Uzmanı ve Tıbbı Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Diker, “Her yıl 700-800 yeni kanser vakası ortaya çıkıyor” dedi.
Ülkemizde en yaygın görülen kanser türlerinin meme, akciğer ve bağırsak kanseri olduğunu söyleyen Dr. Diker, sigara kullanmaması, normal vücut ağırlığını koruması, egzersiz yapması, sağlıklı gıdalar tüketmesi, alkol kullanmaması gibi noktalara dikkat edildiğinde kanser sıklığının yüzde 85-90 azaltılacağının altını çizdi
Cemre CEMALİ
İç Hastalıkları Uzmanı ve Tıbbı Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Diker, kanser sıklığının insidans hızları ile ifade edilebileceğini söyleyerek yakın zamanda bir nüfus sayımı yapılamadığı için tahmini nüfus üzerinden kanser sıklığının belirtildiğini söyledi.
İstatistiki verilere göre ülkemizde yıllık 700-800 yeni kanser vakalarının olduğunu belirten Diker, dünyada olduğu gibi ülkemizde de en yaygın görülen kanser türlerinin sırasıyla meme kanseri, akciğer ve bağırsak kanseri olduğunu açıkladı.
Sık görülen kanserlerde belirli risk faktörlerinin varlığına dikkat çekerek bunların bertaraf edilebilir olduğunu söyleyen Dr. Diker, “Sigara çok iyi bilenen bir kanserojen. Akciğer kanseri başta olmak üzere gırtlak, ağız, yutak, pankreas kanserleri ve böbrek tümörleri pek çok kanserin sıklığını arttırıyor. Sigaradan uzak durmak kanseri bertaraf etmek açısından çok önemli” dedi.
Kanserden bertarafta ikinci sırada obezitenin yer aldığını söyleyen Diker, obezitenin 12 ayrı kanser tipi ile ilişkisine dikkat çekti, bu nedenle kilo kontrolünün kanserle korunma açısından oldukça önemli bir nokta olduğunu açıkladı.
Diker, gıdaların da kanser sıklığını arttırabildiğine vurgu yağarak, bunun başında sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş gıdaların, tütsülenmiş yiyecek ve balıkların yer aldığını belirtti.
İşlenmiş gıdaların mide ve bağırsak kanserlerinin sıklığını arttırdığına vurgu yapan Diker, alkolün de çok iyi bilinen bir kanserojen olduğunu hatırlattı.
Diker, Hepatit B, Hepatit C virüslerinin de kansere neden olduğuna söyleyerek, “Hepatit B rutin aşılama programında. Bunlardan korunmak şart. Her iki virüs de karaciğer kanser sıklığını arttırıyor. Bunlar kan yoluyla ve cinsel yolla bulaşan virüslerdir. Yine cinsel yolla bulaşabilen Human Papilloma Virüsü (HPV) var ve pek çok alt tipi var bu virüsün. Bu da rahim ağzı kanseri ile ilişkili. Günümüzde HPV aşısı da var ancak rutin aşılama programında değil.” dedi.
“Kanser sıklığı yüzde 85-90 azaltılabilir”
Sigara kullanmaması, normal vücut ağırlığını koruması, egzersiz yapması, sağlıklı gıdalar tüketmesi, alkol kullanmaması gibi noktalara dikkat edildiğinde kanser sıklığının yüzde 85-90 azaltılacağının altını çizen Diker, kanser alanında uygulanan tedaviler hakkında bilgi verdi:
“Güncel tedaviler uygulanıyor. Yıllar sonra Kıbrıs’a döndüğümde burada sürekli olarak duran ilk medikal onkolog oldum. Dünyadaki insanlar neye ulaşabiliyorlarsa altın standart tedavi neyse dünyada onu sağlamak oldu amacım. Onkolojik tedaviler çok pahalı tedavilerdir. Belirli tedaviler Türkiye’de geri ödeme programında olmayan yani karşılanmayan tedavilerdir. Burada bu imkânı devlet sağlıyor, pek çok tedaviyi sağlıyor. İlaç takip sistemi olmamasından dolayı zaman zaman eksiklikler de tabiî ki oluyor.”
Diker, 2013 yılında beri kanser alanında onkolog olarak çalıştığını ve bu süreç içerisinde tedavilerdeki gelişmelere şahit olduğunu ifade ederek 2012 yılında kanser alanında ilk olarak İmmünoterapilerin kullanılmaya başlandığını, öncesinde ise hedefe yönelik tedavilerin uygulandığını anımsattı.
“10 yıl öncesinde hayal edemezdik”
Şu an pek çok tümörde immünoterapilerin kullanıldığını ve bu sayede hastalığı sıfırlanıp bugün hiç ilaç almadan hayatına devam eden hastalar olduğunu söyleyen Diker, “Kanser tedavisinin nereden nereye geldiğini bire bir yaşadım. Akciğer kanseri olan ve vücutta yaygın kemik metaztasları ile gelip şu an ilaç kullanmayan hastalarım var. Bir süre öncesinde ortalama 12 ay yaşam süresi belirlediğiniz bir kişinin hastalığının sıfırlanıp normal hayatına devam edebiliyor olması başlı başına ilham verici. Bundan 10 yıl öncesinde bunu hayal edemezdik.. Evre 4 hasta gelecek hastalığı sıfırlanacak ve normal hayatına devam edecek. Uçuk fikirler olurdu ancak bugün bunları sıklıkla yaşıyoruz.” dedi.
“Taranabilir kanserler var”
Diker, kanser tedavisinin önemli olduğunu ancak en önemli noktanın erken teşhis yapılabilmesi açısından taramaların olduğunun altını çizerek taranabilir kanserler hakkında bilgi verdi:
“Kadınlarda meme kanseri için 40 yaş itibarıyla taranmaya başlanmalı ve her yıl yapılmalı. Bunun haricinde rahim ağzı kanseri de taranabilir ve mümkünse aşılama yapılmalı. HPV aşılarını devlet karşılamıyor ama rutin olarak önerilen yaş aralığı 9-26 yaştır, imkânı olan yaptırmalı. Aşılı olmayan bireyler için de 21 yaşından itibaren üç yılda bir smear testi yaptırmalarını öneriyorum. Bağırsak kanseri taraması her iki cinsiyette önerilendir. 45 yaş itibarıyla başlanıyor ve taramalar için farklı modeliteler kullanılabiliyor.
Akciğer kanseri de taranabilir kanserlerden. 50 yaş üstünde 20 paket yıl sigara öyküsü olan bireylerde senelik olarak düşük doz tomografi ile akciğer kanseri taraması öneriyoruz. Günde 1 paket sigara içen kişi 30 yıldır sigara içiyorsa; 30 paket yıl sigara içicisidir.”
“İyi bir tarama programımız yok”
Diker, bu kanserler için yapılan taramaların ülkemizde yetersiz olduğunu ifade ederek “iyi bir tarama programı ile toplumun hedef olarak yüzde 70-75’ini taramak gerekiyor. İyi bir tarama programımız yok bunun bir devlet politikası haline gelmesi lazım. Farklı şehirlere merkezler kurulması lazım. İlaç harcamalarını da ancak o zaman azaltabiliriz” dedi.
Şu an Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin Onkoloji servisinde yatan hastalar hariç ayaktan tedavi ünitesinde günlük 50 civarında hastanın tedavi aldığı bilgisini veren Diker, “Poliklinikte de ben ve Polat arkadaşım 40’ar hasta görüyoruz, hemen her zaman ise 25 civarında da yatan hastalarımız oluyor.” vurgusu yaptı.
Fotoğraflar/Serap KABAK
Yorumlar kapalı.