Burak Çevik’in zamansız ve mekânsız hikâyesi; ‘Tuzdan Kaide’



featured



Murat OBENLER

Türkiye’nin genç kuşak sinemacılarından Burak Çevik ilk uzun metraj filmi “Tuzdan Kaide” ile Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Biz de genç yönetmen ile sinemasını ve filmini konuştuk.

KIBRIS: Burak Çevik ilk uzun metraj kurmaca filmi ile Berlinale Forum bölümünde yer alıyor. Bu bölümde yenilikçi dili olan filmler ağırlıkta. Yenilikçi bir anlatı dili var mı filminin?

Burak Çevik: Bir yenilikçi iş yapacağım diye yola çıkmadım. Bugüne kadar hikayeyi pek fazla takip etmeyen ama mekanların peşinden giden, sinemada pek fazla oynanmayacak olan diyalog kullanımı, oyuncu kullanımı gibi şeylerle biraz oynamaya çalışmam belki o filmi biraz daha farklı hale getiriyor olabilir. Filmde yakılmış mekânlar, bakımsız mekanlar, pisledilen ve çöplüğe dönüşen yerler sürekli gösteriliyor.

KIBRIS: Bir de sürekli aynı şekilde görülen rüyalardan bahsediliyor. Gerçekler ve rüyalar artık birbirine çok mu benziyor? Rüyalar da mı tekdüzeleşti?

Burak Çevik: Yaparken öyle bir çaba göstermedim. Zamansız ve mekânsız bir hikâye anlatmaya çalıştım. Bu filmin tabi ki kendi gerçekliği var. Benim sinema anlayışım da sinemanın gerçeği çeken,  gerçeğin izinden giden gündelik yaşamdan bir şey değil de kendi gerçekliği olan, kendi hakikatini insanlara iletebilecek bir araç olduğu yönündedir. Bu dünyanın kendi gerçekliği içinde cinler de olabilir, şahmeranlar, vampirler de,şeytanlar da olabilir ya da aynı rüyayı gören karakterler de olabilir.Bu dünya kendi gerçekliği içinde tutarlı olması gerekiyor.

Bu dünyayı şu estetik anlayış üstüne kurdum: Bugün peşinde koştuğumuz, güzel bulduğumuz şey yarın güzel olmayacak o yüzden ben güzelin peşinde değilim. Kendi içinde tutarlı olmanın peşindeyim ve hem biçimsel hem de içerik olarak tutarlı bir sistem kurarak peşinden gidebilmeyi önemsiyorum.

KIBRIS: Nasıl bir şey bu kurduğun sistem?

Burak Çevik:  Bir arayış hikâyesi olmasının getirdiği çerçevenin daha dar olması, kaidenin dışını merak ettirmesi, bu dünyanın aslında elle kurulmuş bir dünya olduğunu hissettirmeye çalışması, kadının yaşadığı ev mekanı gibi. Farklı temsil öğelerimiz var. (Sinemanın kendisi de bir temsil öğesi zaten)Fare, ultrason sahnesi.
Sinemayla ilgili düşünmemden ben buraya vardım. Fotoğraf da sinema da insanı zamanda sabitleme yapan bir  araç.

KIBRIS: Filmler bölümlere ayrılmış. Her bölüm ayrı bir filmmiş gibi ama bütünsel olarak da bir sinema filmi var ortada. Neden bu bölümlemelere ihtiyaç duydunuz?

Burak Çevik:  O da bir temsiliyet.Bölümsel geçişlere çok resim koymadım ama görsel var. Temsil içinde temsil çok yapmak istemiştim ve bu filmle yaptım izleyici. Çok linear bir hikâye var ortada. Bir kadın birini arıyor.Parçalı bir arayış süreci var.

KIBRIS: İç ve dış sesler filmde çok fazla kullanılıyor. Seslere nasıl çalıştınız ve nasıl yaptınız?

Burak Çevik:  Yalın Özgencil, Sertaç Toksöz ve Ozan Tekin ile sesleri yaptık. Üçü de filmdeki dünyayı yaratmaya çalıştı. Görüntü kadar ses de çok önemli. Her mekan kendi görüntüsü ve sesi ile vardı. Sesi ve kurgusunu titizlikle tasarlamamız gerekiyordu ki bu film işlesin.

KIBRIS: Filmde Lot peygamber hikayesini de görüyoruz…

Burak Çevik:  O da zamanı sabitleme mevzusuyla bağlantılı. Ben filmle ilgili düşünürken Henri Bergson’un sinemanın ilk çıktığı dönemlere ait yazılarındaki “ Sinema 24 kare, o dönem 18 kare ve sabit. Biz bunları akıcı görüyoruz ve bu bir aldatmacaya yönelik midyum nasıl iyilik doğurabilir ki?” den hareketle “Sinema kötücüldür” e geliyoruz. Ben de film gösteriyorum, izliyorum, film yapıyorum. Hayatımda sinemanın yeri çok fazlayken teolojik olarak zamanda sabitlemek tanrının en büyük lanetiyse sinema yapmasam dediğim noktada bu filmi yaptım. Zamanda sabitlenen karakter böyle ortaya çıktı.

Bir de İstanbul’daki iki Bienal önce Sarkis’in bir işi vardı. 68’de Fransa’da gençlik ayaklanmasını çekmiş ve sergilerken de negatiften sergiliyordu (kahıta basmamış). Sarkis “Bunu kahıda basarsam bunu sabitlerim ama aslında bu süreç devam ediyor” diyor. Oradaki negatif fotoğraflar da benim filmimin ilham kaynaklarından birini oluşturuyor.

KIBRIS: Hamile kadının film boyunca aradığı kardeşiyle karşılaşmaları da bir yüzleşme oluyor, kardeşi onun yüzüne neredeyse her şeyi vuruyor ve Ümit Besen’in müziği giriyor devreye…

Burak Çevik:  Kadın benmerkezci, bencil bir kadın, kardeşi onun yüzüne her şeyi vuruyor ve film boyunca ilk kez yüzüne karşı bir eleştiri yapılıyor. Tüm kendini buluşlar bir yıkımla olur ve belki de bu onu gösteriyor.

Evet, Ümit Besen’i de sesiyle oraya koyduk.

KIBRIS: Zaten filmde erkek karakter yok sanıyorum…

Burak Çevik:  Tabi bu bir kadın filmi değil. Bu biraz da hamile bir kadının arayış hikayesi olduğu için seyircinin ilk akla geleceği şey bir erkeği aradığıdır ama kadının öyle bir derdi yok, ihtiyacı da yok. Tabi bu dünyada erkek var. Görüntüye girmeseler de ses olarak varlar. Ümit Besen’i de seyirciyle oynama öğesi olarak kullanmak istedim.

KIBRIS: Filmin 4 yapımcısı var. Bu ilginç geldi. Bütçe denkleştirme meseleleri mi?

Filmi çok parçalı çektik, çekimlerin tümü üç yıla yayıldı. Yapım anlamında zordu. Kültür Bakanlığı desteği yoktu. Film ayrıca imece usulü çekildi. Desteksiz ve herkesin gönüllü olarak katkıda bulunduğu bir sürecin ürünü bu ilk filmim.

KIBRIS: Filmde zaten öyle isimler var ki destekleyen,. İyi bir imece işi çıkmış. Nazan Kesal, Nalan Kuruçim, Nihal Koldaş, Esme Madra, Banu Fotocan, Elit İşcan, Dila Yumurtacı, Reyhan Özdilek ve Ayşe Demirel gibi isimleri görüyoruz.

Burak Çevik:  Ekonomik olarak bu filmi başka türlü çekemezdik. Oyuncular yapmak istediğim şeye inandı, bana güvendi ve yer aldılar. Herkese bir kez daha gönüllü katkıları için teşekkürler.

KIBRIS: Türkiye’ de sinemaseverler “Tuzdan Kaide” yi ne zaman izleyebilecek?

Burak Çevik:  14 Mart’ta basın toplantısı yapacağız. Umuyorum ki İstanbul Film Festivali olacak.

0
mutlu
Mutlu
0
alk_
Alkış
0
_zg_n
Üzgün
0
_a_rm_
Şaşırmış
Burak Çevik’in zamansız ve mekânsız hikâyesi; ‘Tuzdan Kaide’
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.